Işık Oyunu

Bir ışık oyunu dünya, Kimi rengârenk kristallerin arasında, Kimi yeşil, kimi mavi, kimi kırmızı, fuşya… Çoğu salt çamur, kahverengi aslında! Renklidir anlık, üzerine ışık yansıdığında, Döner rengi özüne, gün geceye varınca Işık olmadan yığınlar anlamsız curcuna Pilates, yoga, alışveriş, gezer…

Unutlarım

İz bırakmışım nefes aldığım her şehirde Dizlerim titrerdi düşündükçe kalışlarını Kimseler duymasın diye adını gizlerim Kim derdi ki bana rüzgâr olduğun kanatlarla Başka diyarlara uçacaksın. Kimseler duymasın diğer adını Hislerim muğlak, kayıp Gezmedik mi sanki her noktasını cennetin Kim derdi…

İnsanın Buğday Kaderi

Sistemin kendisi, büyük ağır taş değirmen Habersiz, buğday taneleri, taş üstünde dönerken Yanındakine caka satacağım sevdasıyla, Sırası gelince, usulca ezilen Un olup, çuvallara (kefenlere) giren Ey olgun başak, bilgiyle doldukça insan da, senin gibi başını eğer! Cahil insan toy olduğu…

Kuyruk

Kırık makas kesmiyor sandım Dağılmış kaslarım erimiş şeker kıvamı Ağıma takılan her balık olur mu razı ölüme Bu kaçıncı merdivendir düşerek çıktığım Yıkmak aslında bazen iyi bazen kötü Hayaller mi duvarlar mı neden bunca gürültü Yakmak atmaktan daha erdemli kıymetli…

Yol

Yol ilerlemeye başladı Ve etrafında ağaçlar var yolun Henüz kamuya açılmamış yol Hâlâ kenarı ağaçlı. Aydınlığa gidiyor yol Ayrımında bir ayna, Aynada eli silahlılar Aynanın karşısında ise sadece kalem tutan insanlar “Ben yazıyorsunuz sanıyordum!” dedi Durdum, kulak kesildim Ama o…

Sen ve İstanbul

Bir deli İstanbul vuruyor penceremin camına Gözlerim seçemiyor yağmurlarını Hava soğuk, yanım ayaz, gecelerim sana Ulaşamıyor yorgun sesim kulaklarına Sen yine, o çok kalabalık yabancılıkta İnsanoğlu vahşi, Ruhum karışamıyor savaşlarına Doğuştan yenik, Doğuştan küçük ellerim Yetişemiyor şehrin yazgısına. Bir deli…

Kayıp

Gökyüzünden biçilen kaftanı Yeryüzünde giyen ben Bıraktığım kadardır izim dehlizlerde Dereye yazılmaksızın atılan taş Ağıt olur çelikten gökdelenlerde Lime limedir başımdaki kalpak Kaypak bir derdin sinesinde Kaybolan akrepleredir hüznüm Hangi derdin neresinden tutayım Ağaç kütüğe dönüştü AH. Kaybetti yolunu silahlanmış…

Revolver

Ben bir revolver istiyorum Üst kat komşumun tüm kurusıkılarına Altı patlar bir küfür lazım Ardından yapılan tüm ağıtlar Akşamüstü hatırıma düşer Ve parmaklıklar arkası bir cümleden haykırırım Göl çevresinde cinayet izi arayan ben Ayak izlerinden tanıyorum insanları Ve ayakkabı numaraları…

Rönesans Kadın

Sen, içimde her köşeye küfler bırakan fırtına ve yağmur Geçici bir hâldin, denizlerde köpürdün ve gittin Birkaç fırça darbesi gerekli izlerine Tavanı beyaza boyama vakti şimdi Çamur edildin dülger darbeleriyle. Bin fikir geçer aklımdan her nota uğradığında kulağıma Din fakir…

Bin Yıldız Hissi

Çivi yazısında aranan gelecekte Hissetmeyi bırakmaktan bahsediliyor. Keskin nefesler doluveriyor beklerken Görmediğim dinozorlar ağlamaklı. Olunmaz günün ölünmez saatinde Rol icabı soyunuyor bedenler Yığılıyor cehennem gibi bir okyanus Uyanıyor bin yıllık bin yıldız. Ne eder sahibi ölünce bir köle Alacakaranlığın bir…

BİR KÜÇÜK NOT

İletişim: info@rihtimdergi.com

YAZI GÖNDER

Geçici bir süreliğine ekibimiz dışından gelen yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır.

Detaylı bilgi için tıklayınız.