Eski Bir Şehir

nereye gitsem peşimde bu kent ah şu gördüğüm her yeri şehrime benzetmelerim bak “şehrim” diyorum, nasıl da benim oluvermiş böyle apansız belki de usul usul sevmişim, alışkanlığım olmuş taşı, toprağı, kalabalıkları ve havası, suyu, yalnızlıkları… dilim susuvermiş, ruhum konuşkan; durup…

Toz

Gözlerim kanarcasına bakıyorum Parmaklarımın arasından kayıp giden zamana. Ve ayaklarım, göğsüme vuran yeşile Sonsuza değin kök salıyor. Unutmak dedikleri kolay, Hatırlamaksa, Koca bir kavganın adı. Kim anlatır hikâyesini bu şarkının? Hangi meydan bizi duyar, Hangi dağ yankılar geçmişi? Hangi nehir…

Atmosfer

Zaman kayar yerinden Yer uzay boşluğu, gök cisim Dürbünümden seyrederim Geçmişin bilinmezliği iki mercek Aynaya bakar gibi mimiksiz Yine telaşlar koşuyor dört bir yandan Bahar geldi ve geçiyor Belki de geçti şimdiki zaman Yine aynı yerdeyim, Herhangi bir yerinde uzayın…

Kendini Özlemek

gün gelir insan kendisini de özlermiş yaş almak demir atmakmış güvenli limanlara salmakmış serini kendi köpeğine hoşt der gibi susturmakmış kalbindeki sesleri yaş almak bir oyunu anlamak son hakkın kalmış gibi davranmakmış gün gelir insan kendisini de özlermiş koşan yorulan,…

Yaşlandı Bu Dünya

Benimle birlikte yaşlandı bu dünya Tuttuğum defterler ellerimi kirletiyor Şiir, insan meyvesi Her şiir bir çağla Dolu vurdu, döküldü bu çağda Renkleri soldu gökkuşaklarında Sesleri çınlamıyor meydanlarda Yumuşak tenini hissetmiyor ellerim Kokusu keskin değil eskisi gibi Kalbimi sızlatmıyor çektiği acılar…

Kum Saati

Şimdi bir odada oturup beni bekliyorsun eskisi gibi körpe heveslerin her şey dün başlamış gibi izliyoruz önümüzde ne varsa sessizce bir bakmışsın yan yanayız en uzaktayken bir bakmışsın susup izliyoruz öylece iki satırın belini kırıyoruz üçten geriye doğru sayıyorum her…

İlk Işıkta Karanlık

Gözler kısık, gecenin köşelerinde, Başlangıç ve bitiş, kaybolur her yerde, Bir haberin ardında, sessiz bir kış, Sonsuz bir bekleyiş, eksik bir yaşayış. Politik arena, boş vaatler dolu, Gözlerde bir umut, ellerde kara para, Karanlık odalarda, pazarlık masası, Düşlerin ardında, çürük…

Arş-ı Sır

Sırrın ve imkansızlığın kol gezdiği yamaçta Düştü toprağa kırdı kabuğu kaldırdı başını Büyüdü ve yükseldi vuruldu dağın koynunda Olmayan gözleriyle göğü delen o beyaz doruğa Ona uzak, ona soluk delirebilse delirecek karşısında. Keskin kayalar yırtsa kabuğunu yakamaz Bin türlü özlem…

Sürgün Ruhlar

ruhsuz bir geceye uyandığım kendimedir kendimedir susamışlığım ebedi bir yazgıyı taşıyorum alnımda sürgünüm, bahtsızım, tükenmişim… ölü bir yalnızlıktı taşıdığım kamburlaşmış anılar ağırlığınca gözyaşlarımın yolları nasırlı kurumuş pınarları… siyahın içinde gri gizliymiş derler beyazı saklarmış griler kül rengiymiş bütün anılar tüm…

Mayıs

Yaza geçmeden hemen önceydi Yazıya geçmeye beş vardı. “Maia”ydı adı. Maia, yedi kardeşin en büyüğü, yerin yüzü, yağmur perisi.. Zeus mu sakladı seni? Sen mi kendine saklandın? Zamanın birinde, hırsız karganın gagasıyla taşındı göğe. Zamanın ilinde konacak bir yeri yoktu…

BİR KÜÇÜK NOT

İletişim: info@rihtimdergi.com

YAZI GÖNDER

Geçici bir süreliğine ekibimiz dışından gelen yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır.

Detaylı bilgi için tıklayınız.