Ferhat Nehir
81 Articles1 Comments

Arş-ı Sır

Sırrın ve imkansızlığın kol gezdiği yamaçta Düştü toprağa kırdı kabuğu kaldırdı başını Büyüdü ve yükseldi vuruldu dağın koynunda Olmayan gözleriyle göğü delen o beyaz doruğa Ona uzak, ona soluk delirebilse delirecek karşısında. Keskin kayalar yırtsa kabuğunu yakamaz Bin türlü özlem…

Portrenin Ölüsü

“ölü bir portre portrenin ölüsü veya ölünün portresi” bahtsızlık vadisinden akan kurumuş şans nehrine. son arzuhâlin üzerinden geçti yıllar ezilmiş bir papatya kadar varım. ve ben delirmenin ve intiharın ve soysuzluğun ve sonsuzluğun pençesindeki, hangi dünyadan geldiğini unutan bir seyyahın…

Aynalı Zindan

Bildiğim her adımda yıkıldım doğru Kaç yıl geçmeli bir günahın üzerinden. Pusulam bozuk, neresi batı neresi doğu Kabardı gök, etim sıyrıldı kemikten. Çökmüş bir alacakaranlığın ucunda Beklemek ne kadar elem doldurur? Çok uzak, çok uzak, çok uzak ve çok uzak.…

Göğün Altında

Lütfen duyun sesimi. Ağlanacak kıyısı olmayan şehirde sürünüyorum Gözlerim açık kalmış uyurken. Ehlileştirilmemiş dertlerden kaçarken Çöktü yollar, kaldık göğün altında. Bekleyişin acısını anar iken İnzivaya çekildiği bozkırın ortasında, “Taşınacak yük değil bu” dedi Eftelya. Efsunlu taşlarımı sektirdiğim toprakta Werther’in ütopyasından…

Kayıp

Gökyüzünden biçilen kaftanı Yeryüzünde giyen ben Bıraktığım kadardır izim dehlizlerde Dereye yazılmaksızın atılan taş Ağıt olur çelikten gökdelenlerde Lime limedir başımdaki kalpak Kaypak bir derdin sinesinde Kaybolan akrepleredir hüznüm Hangi derdin neresinden tutayım Ağaç kütüğe dönüştü AH. Kaybetti yolunu silahlanmış…

Bin Yıldız Hissi

Çivi yazısında aranan gelecekte Hissetmeyi bırakmaktan bahsediliyor. Keskin nefesler doluveriyor beklerken Görmediğim dinozorlar ağlamaklı. Olunmaz günün ölünmez saatinde Rol icabı soyunuyor bedenler Yığılıyor cehennem gibi bir okyanus Uyanıyor bin yıllık bin yıldız. Ne eder sahibi ölünce bir köle Alacakaranlığın bir…

Anlaşılmak Üzere

Çığ altında kalmış bir çağın Eteklerinde uzanır gibi. Akıyor sakince kalelerim Bir ışığı kaç kere kesebilirsiniz? Kaç kere öldürebilirsiniz yoklukları? Sorulmuştur bütün sorular bilirim Bakınca dalgalara görülebilir Yok olmaya yüz tutmuş bütün ümitlerim Peki bu şehir saklar mı şimdi? Çetelerden…

Dolu Yağdı Gönül Bahçeme

Kara bulutlar yığıldı yine şehrim üzerine Islahı yok kalbimin gör hâlimi dal seyre. İz’af oldum dolu yağdı gönül bahçeme Harab oldu sevgilerim gül hâlime. İfşa oldu acılarım yüzümden düştü mutlu maskem Kadh eyler nefsim beni yerlere gömer resmen Kal eyle…

Kırık Teraziler Tartıyor Özlemlerimi

ilkel bir düş geçiyor boğazımdan sessizlik bürüyorken varlığımı yokluğun her gece devasa bir taş. çatlıyor hızla koşan kısrak ölüp kalıyor bir yerlerde. bir yerlerde ölüm kol geziyor  bu saatlerde. bu saatlerde uyuyorsun mesela şakaklarım çok yalnız ölüm gibiyim şu sıralar…

Sessiz Saçmalıklar (XLV – XLVI)

-Vol.45– İnsan kendini tanımadan ne olabilir ? Veya insan, insanı tanımadan nereye varabilir? Bir köyde -anadolu irfanı- ile dolup taşan bir yaşlı mı daha çok tanır insanı? Bir üniversitede -profesör- ünvanı ile bir şey görmeyen ve bilmeyen mi? Ve insanı…

BİR KÜÇÜK NOT

İletişim: info@rihtimdergi.com

YAZI GÖNDER

Geçici bir süreliğine ekibimiz dışından gelen yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır.

Detaylı bilgi için tıklayınız.