Eskiden, çok eskiden kapısı bahçeye açılan bir evim vardı.
Penceresinden baktığımda hislerim kıyıya vururdu.
Güneş parçalı bulutların arasından belli belirsiz parıldardı.
Sabırsızlıkla her anı yaşar, daldan düşen her yaprağı incitmeden toplardım.
Uzanıp esmer tomurcukların gölgesine uçurtma uçururdum.
Bahçemde özgürce kök salan çiçekler için ben her gün şarkılar söylerdim.
Hayran olurdum titrek bacaklı narin çiçeklerin karanlık topraktan çıkan aydınlığına.
Başımın üstündeki bulutlar sevinç gözyaşları ile alkış tutardı.
Ardından doyum olmazdı o toprağın kokusuna.
Sonra…
Ah! Makineleşmek!
Özgürce kök salan çiçekleri tutsak ettin.
Güzellikleri perdeledin.
Betonlaştı dünya ve ruhlar.
Önce bahçeden saksıya, sonra saksıyla salona taşındı çiçekler.
O günden beri ne gün yüzü gördük, ne gül yüzü…
Mükemmeeeeel ❤️