Tanrı olmasına ramak kalmıştı. Ölümlülere benzeyen tek bir yanı vardı. İşte, bu yüzden tam anlamıyla bir tanrı olamadı. Zeus’un ona verdiği ölümsüzlüğü fanilere hediye etti. Sesini çıkarmadan izlemişti tüm olan biteni. Zeus’a karşı isyan bile etmemişti sözcüklerle. İçindeki ateşi Hephaistos’tan çaldı, fanilere uzattı, bu dünyayı ve bu dünyanın Tanrılarını yakmalarını istedi. O günden beri insanoğlu inandığı her şeyi yanmamak uğruna yakmaya ve tüm tanrıları içlerinde tek tek öldürmeye başladı. Ve ‘beklemek’; insanoğlunun Prometheus’dan öğrendiği ilk şey oldu.
Kin; üretken bir duygudur. Eğer bir şeye sahip değilseniz ama olmak istiyorsanız, sadece gitmeniz gereken yollar vardır. Sadece gidersiniz sonunu düşünmeden.
Nikola kindar bir adam değildi. Fakat insanlar onu kindar bir adama dönüştürdü tıpkı Zeus’un Prometheus’a yaptığı gibi. Zamanla beraber insanların tanrısı da değişmeye başlamıştı. Hislerin paraya dönüşü sadece bir anda gerçekleşmişti. Artık duygular ve sahip olduğumuz her şeyi satabilirdik ve satın alabilirdik. Nikola’ya da bu oldu; tanıyanlar bilir ki muhteşem bir zeka tezahürüdür zat-ı alileri. Prometheus’un ona verdiği hediyeyi en iyi kullananlardandır. Ve tıpkı onun dediği gibi yapmıştır: tüm dünyayı ateşe vermiştir, aydınlığa boğarak.
Delilik ve dahilik arasında gidip gelen parasız Nikola adını birkaç parçayla ve göz alıcı aydınlıklarla yaşatmaktadır şimdi.
Ve tüm kindarlar gibi Prometheus hediyesinin hesabını soracaktır insanlığa:
“Ne yaptınız size verdiğim şeyle?”
Nikola: “Işık yaptım, tıpkı senin istediğin gibi. Dünyayı ateşe verdim içinde insanlar varken.”
Kızgın Prometheus: “Ben sadece tanrıları öldürün dedim!”
Nikola mırıldanarak: “Ben de öyle yaptım zaten. Kendini tanrı ilan etmiş insanları öldürmeye başladım. Yavaş yavaş. Onları olmadıkları gibi gösterdim kendilerine aynalarda, birbirlerine aynı zamanda. Korkar oldular karanlıkta kalmaya, korkar oldular artık birbirlerinin gözünün içine bakmaya. Gözlerde bile ışık arar oldular, kaybolmaktan korktukları için; su arar oldular içlerindeki ateşi söndürmek için. Ben onlara yalancı ve parlak bir hayat verdim, kendilerinden bile korkmaları için.” dedi.
Demiştir herhalde.
Demelidir!
Ben Nikola olsam derdim.
Bi’ de ben derdim ki:
“Kalemleri düşen pelerinler de var.
Mutlu insanlar var mutsuzlarla.
Hüzün var, nefret var.
Sevgi var ama karalamak da var.
Askılarda asılan sözcüklerde sallananlar var.
Ben varım
Sen varsın
Boş bi’ sokak ve lambalar da var.
Aydınlatılan her şey güzel midir, mide bulandırmaz mı mesela? Bak bu da var.
Ölümsüzlüğünle yarattığım aydınlıkta ölüyorum, var.
Sonra her şey
Yok.”
İyi geceler.
Herkese.
Yazan: Setenay Katı