“Politik gerilim” kadar incelik isteyen bir türden söz edildiğinde çoğu insan için akla gelen ilk kitaplardan biridir, 1948 senesinde İngiliz yazar Graham Greene’nin yazdığı Meselenin Özü.
Yazılışından neredeyse bir asır sonra bile okurken kendinizi İkinci Dünya Savaşı zamanlarında Sierra Leone sokaklarında yürürken bulduğunuz hem bireysel hem toplumsal sıkıntıların ve kitabın genelinde kendini gösteren o bunalımın içinize işlediği bir atmosfer yaratmış Greene bu eserde. Dahası karakterlerin içinde bulundukları bütün ikilemler okurun da ikilemi hâline gelmiş böylece.
Yalnızca casusluk, savaş ve işgal değildir eserde anlatılan, ana tema bunların etrafında dönse de eser daha ziyade bunların gölgesi altında kalmış; ancak insanı belki daha da fazla rahatsız eden motiflerle dolu; içsel çatışmalar, ahlaki ikilemler, insanın zayıflıkları ve sorgulamalar… Kişi önce hangi biriyle başa çıkmalıdır bunların?
Yazarın karakterlerin psikolojilerini tahlil etmedeki başarısı ile atmosfer betimlemesindeki canlılık bir araya gelince okuyucu kendini ahlaki olarak “gri” karakterlerle baş başa bulur kitapta. Anlatılan hikâye tıpkı hayatın kendisi gibidir: ne doğru ve yanlış kavramları net ve objektif kavramlardır ne de insan tamamıyla mantıklı bir canlı.
Bu ikilemlerin tamamı ana karakterlerde, özellikle Scobie’de çok net olarak görülebilir. Dürüstlüğe, sadakate ve benzeri değerlere son derece önem veren bir polis memurudur Scobie, derken dini inancı hayatının odağı olan ve bu konuda zaman zaman çatıştıkları eşi Louise’i koruma ve memnun etme isteğinin onun kendi iç dünyasında derin bir çıkmaza dönüşecek olan duruma yol açar ve bu egzotik atmosfer Scobie için bambaşka bir hâl alır.
Kısacası Meselenin Özü, insan ruhunu anlamak ve hareketlerini daha iyi anlamlandırabilmek adına okunması gereken, yalın bir roman. Hepsi bir yana, okura zaman ve mekândan bağımsız olarak insanın aslında her daim aynı ve her şeyin ne kadar belirsiz olduğunu göstermesi son derece değerli.
Sayı: 61