“ölü bir portre portrenin ölüsü veya ölünün portresi” bahtsızlık vadisinden akan kurumuş şans nehrine. son arzuhâlin üzerinden geçti yıllar ezilmiş bir papatya kadar varım. ve ben delirmenin ve intiharın ve soysuzluğun ve sonsuzluğun pençesindeki, hangi dünyadan geldiğini unutan bir seyyahın…
Hırs’ı Devran
Ne zaman görsem, yüzün bakmaya Uyanacağımı bile bile rüyalara Su olsam, geçit vermez dağlara Umut çuvalıma, hayaller doldurup Yorulunca sarılıp, ona yaslanmaya Doyamadım… Durdum aheste, cihan-ı durakta Gelip geçen “yiğitsiz” destanlara Doymak bilmez, ipotek gırtlaklara Ateşkessiz “ben”lik savaşlarına Alev, alev…
Kamil Bey’in Masası
Haftanın iki günü apartmanın merdivenlerini temizleyen Gülsüm, dakikalarca zili çaldı. Altı numaralı dairenin kapısı, değil uzun uzun çalmak daha butona basmadan açılırdı her vakit. Hele temizlik parasını alma günü geldiğinde Kâmil Bey onu kapıda karşılar, ücretini uzatır, hizmetleri için teşekkür…
Biz Neyiz?
Deneyimsizler olarak geldik ve “verimli yaşamak nedir”i fazlaca sorgulamadan da devam ediyoruz… Burada büyük bir terslik var çünkü boğazımızı sıkmakta olan ilmeği göremiyoruz ve iç sıkıntılarıyla dolu bir ömrü bitirip yitip gidiyoruz. Peki, daha başka bir açıdan düşünüp başlayalım ve…
Bizden Ne Saklıyorsunuz
“Bakalım, elimizde ne kalmış?” ile “Bakalım, elimizde ne varmış?” soruları arasındaki farkı göremeyecek kadar köreldiğimiz günlere hoş geldiniz. Ne var ki siz de eli boş gelmişe benziyorsunuz fakat cebinizde, çantanızda, ötenizde ya da berinizde şimdilik sakladığınız şeyler olduğu bilinci içerisindeyiz.…
İçsel
İnsanlar çıldırmış olmalı diye geçiyor hep içimden Böylesi büyük bir gürültüde nasıl sessiz kalınır Gökyüzü alabildiğine aydınlıkken Hangi zihin gözünü sadece karanlığa açabilir Ve buldum sonunda düş bozumu bunun adı Kırık dökük hayalleri birleştirmek yerine Dağıtmak her bir yana Dağıtmak…
Aynalı Zindan
Bildiğim her adımda yıkıldım doğru Kaç yıl geçmeli bir günahın üzerinden. Pusulam bozuk, neresi batı neresi doğu Kabardı gök, etim sıyrıldı kemikten. Çökmüş bir alacakaranlığın ucunda Beklemek ne kadar elem doldurur? Çok uzak, çok uzak, çok uzak ve çok uzak.…
Makineli Hayat
Ne anlayışsız bir karım vardı. Neymiş efendim, onu artık hiç sinemaya götürmüyormuşum. Sanki götürünce hakkınca izlerdi de kafamın etini yemezdi. Daha bir akşam bir filmi sonunu getirmişliği yoktu. Yarısına gelmeden sızıp kalırdı. Film bitince uyanır çocuk gibi izlemediği kısmı anlattırırdı.…
Dipte
Deniz, gün öğleden sonraya yol alırken güneşle buluşmanın keyfini çıkarmaya devam ediyordu. Bütün vapurlara, motorlara, sandallara daha bir sevgi dolu hissediyordu kendini. Dalga dalga sevinç yüklüydü. Tüm konuklarını en güzel şekilde ağırlamak için kucaklıyordu kıyıları. Birkaç saat önce gelen sandaldaki…