“ölü bir portre
portrenin ölüsü
veya ölünün portresi”
bahtsızlık vadisinden akan
kurumuş şans nehrine.
son arzuhâlin üzerinden geçti yıllar
ezilmiş bir papatya kadar varım.
ve ben delirmenin ve intiharın
ve soysuzluğun ve sonsuzluğun pençesindeki,
hangi dünyadan geldiğini unutan
bir seyyahın kayıp defterindeki kişi.
yüzyıl önce ölüme terk ettiğim kuşu bilirim.
aldığım canlar ellerimdeki çizgilerdedir.
avlanılan ve silinmeyen yüzler ile,
bir pazar sabahıdır hava soğuktur.
sessizlik yemini etmiş bir ortodoks ile
koşumları bağladık muhabbetimizle.
çanlar çalındı nihayet koşuverdik bizde.
ne sırrı olabilir bir çanın?
çınlayınca anlatır mı derdini
çizilen ve tehdit eden bir tablodan kaçan
korkaklardık oysa biz.
yakmayı düşündüğümüz ağaçlar masum değil!
dallarına adaklar bağlanmış ve şirk.
bu çağı geçersek kurtulur muyuz şimdi?
hangi ızdıraplar bizim için daha iyi?
istila edilen bu şehirlerde
söylesene bebeğim bir ben miyim deli?
ölünün portresinden bakıyorum dünyaya.
kurumuş kalmış bir gökyüzü orada,
işte ganymade işte europa.
ölümün eliyle çizilen ölü bir portre
portrenin ölüsü veya ölümün portresi.
hepsi de ardındadır gözlerimin,
düşlerimi anlatmayı bıraktığım için.
hangi sonu özlediğimi unutturdu biri,
sanatçı mıydım önceki hayatımda?
ya da bir cellat mı dar ağacında?