“Uyumak” kelimesinin anlamlarını değiştirip durmuş gibi düşünürüz, sanki eski zamanlardaki kullanım şeklini biliyormuş gibi… Hem bilsek ne olacak ki? Milattan 1300 yıldan da önce (Mukaddimetü’l-Edeb) kayıtlarında ilk kez yazılı olarak geçen bu kavramın kullanım amacının “dikte etme, yazı yazdırma” gibi bir anlamı ifade etmede kullanıldığını bilsek ne olacak? Haydi, Araplar bu anlamda kullanıyordu da Süryanilerin bu kelimeyi türetirken “doldurma” fiilini betimlemek için kullandıklarını bilsek ne olacaktı?
Anlamı değişip duruyor mu ki, uyuma eylemini fiziken yapmayan ancak etrafındaki olayları tam da anlamayan ya da farkında olmayanlara “Uyuyor…” diyoruz? Uyuyor mu böyle? Türklerin “uyumak” hakkındaki fikirleri nereden geliyor ve ilk hâllerinden farklı anlamlar mı taşıyor?
“Ey beyler, hocalar, artık uyanın / Sızdınız, yarısı gitti vatanın, / Buna sebep biziz deyin, utanın, / Düşünün Mahşer’de divanımız var.” (Esnaf Destanı – Ziya Gökalp) Satırlarında geçen “uyku”nun, “sızma” sonucu oluştuğu ve ilk paragrafta verdiğimiz anlamlardan (dikte etme, yazı yazdırma ve doldurma) uzak olduğunu düşünebiliriz. Peki, “sızmak” kelimesinin kökeninin de ilk paragraftaki anlamlarla aynı olduğunu bilsek, elimize ne geçerdi?
Hiçbir şey geçmezdi, eğer geçseydi zaten uyuyor olmazdık. Düşüncelerle dolmazdık, “Doğrusu şudur!” diye dikte etmezdik ve doğru olanı da kaleme almazdık. Hayal kurmaya pek bir meyilli olan beynimizin, düşünmeye alerjisi var. “Gökyüzünde aslanlar, yıldırım çaktırır da döndürür dünyayı…” diye hayal kuran beynimiz rahatken “Dini yanlış yorumlamış insanlar, Filistin’de hamile kadınları öldürmeyi teşvik ediyor. Böylesi bir ruh hastalığının tedavisi mümkün müdür yoksa aramızda bunlardan varsa da bulunmaya devam etmeliler mi?” sorusu oluşunca kramplar giriyor beynimize.
Belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayanlar, neyin değerini neye göre belirliyor? Yerdeki asfaltın boyasını yenileyen bir adam; bir ülkede karnını bile doyuramazken, öteki ülkede nasıl ev sahibi oluyor? Buğday topraktan farklı mı çıkıyor ya da öğütülmesinde mi bir gariplik var ki; Portekiz’de bir adam isyana katılıp fırıncıyı yakıyor, kimi ülkelerde ise ekmekler çöplüklerde bayatlıyor?
Neyse ki sosyal medya uygulamaları pek kullanışlı. Bir parmak hareketiyle ekrandaki yazılar yukarı kayıyor, canımız istiyor aşağı kayıyor… İçerik dikte dolu. İnsanlar uyuyor.
Uykumuz ağır basıyor. Uyku tatlı, gerçek acı, bir değirmendir ki suya temas etmeden dönüp duruyor.
Bilgisayar oyunlarında kahraman olanlar, yoldan geçerken bisikletinden düşene el uzatmıyor.
Şu hayatta hiçbir beklentisi olmayanlar, sırf rüya görebilmek için fazladan uyumaya çalışıyor. Yeterince cebelleşenler vardır elbet, rüyasında gördüğü şeyi anlatacak bir kimse bulamıyor.
Tabirciler de var tabii. Bir rüya alıyor, eviriyor, çeviriyor, biraz ona yoruyor ve biraz da genelden vuruyor. Bakıyor ki karşısındaki uyumaya devam ediyor, nice kehanetler sunuyor, cepleri parayla doluyor. Yeni bir bakış açısı katabilecek birkaç cümle ise kitaplıklara dizilmiş, okunmayı bekleyen kitaplarda kendisini paralıyor.
Sırf rüya görebilmek adına, yeni yıla bir bilet daha alıyor insan. Rüyası, piyango parası çıkınca yapacaklarıyla başlıyor ve “En azından amorti çık bari…” kâbusuyla bitiyor. Bir yıl geçiyor, yine alıyor. Birileri de para saymaya devam ediyor.
İhtiyaç duymadığı onlarca ve bazen de yüzlerce eşyayla aynı evde dikilen kişi, “Şunları atayım da evimde yer açılsın…” kararını verdikten neden hemen sonra iş yine “Belki bir gün ihtiyacım olur…”a dönüyor?
Hayal kurmaya pek bir meyilli beynimiz, artık gerçek olanı da pek kabullenemiyor. Tatlı tatlı tırtıklanmak varken, acı acı neden haykırsın insan? İş işten geçiyor mu da “15.000 TL borcum var!” diyen bir adam, bir alışveriş merkezinde intihar ediyor? Hayal kurmaya pek meyilli olan beyinler, fakirliği kabul etmiyor mu? Fakirlik, alım gücüyle mi sınırlı? “Fakirlik ayıp değil, çalışmamak ayıptır.” Hayal kurarken kimin çalıştığı görülmüş? Hedef belirlemek can sıkabiliyor bazen ancak rüyalı uykular, uyanana kadar daha çok tercih ediliyor.
Uyku hâlâ aynı anlamda kullanılıyor. Bize bir şeyler dikte ediliyor. Bir şeyler yazdırılıyor. Bunların hepsi de birilerimizin bir şeylerle doldurulması gerektiği için. Dolan insan bazen taşıyor. Taşmalar da genellikle cinnetle oluyor. Amerika’da 2023 yılının ilk 6 ayında nasıl oluyor da 17.737 kişi silahlı saldırılarda ölüyor? Yaşamaya çalıştığımız şu gezegenin hangi köşesinde başka kimler uyukluyor?
Uyuyor muyuz böyle?
Sayı: 62