Serbest piyasada adalet sağlama girişimleri, bizleri gülümseten ve hatta; yeri gelince de kahkahalar attıran nezih bir mizah ürünüdür. “Herkese hak ettiğini vermek…” derken? Kâr ve zararın olduğu bir ortamda, neyin hakkını ya da hukukunu savunacakmışız?
Soyut değerleri savunma yeteneklerimizin ziyadesiyle geliştiği bu dönemde, elle tutulur ve gözle görülür şeylerden kaçma eğilimimizin artması da gayet doğal. Adil olmak gerekirse liberallikte adaletin yerinin olmadığını bilmemizde fayda var. Teraziyi tutan kadının bile gözleri bağlı, kulakları açık, öteki elinde de bıçak tutuyor! Bundan güzel örnek mi var? Ne tarttığını görmeyen kadına “Terazi hile tespit etti, efendiçem…” gibi bir şey söylesek, belli ki kılıcını karşısındakine saplayacak. “Hey şu kudrete bak, terazi bizlere bu adamın adil olduğunu gösteriyor!” desek, alkış tutup adama mı sarılacak? Hem de elleri terazi ve kılıçla doluyken! “Themis, daha deminki adam sana yalan söyledi… Rezil olduk.” diye kulağına fısıldasa birileri; “Ay, ben de içimdeki bu sıkıntı nedir, diye düşünüyordum…” mı diyecek yoksa “Pardon!” mu diyecek?
Tarafsızlık adına göz bağlama sanatını hangi insanların aklına getirdiği bilinmez ama sembolizm adına büyük bir kayıptır bu. Ve ancak; bu Themis heykelini ilk tasarlayan kişi bizlere “Ulan, başımızdakilerin elinde tartı olsa ne olur? Almışlar ellerine bir kılıç, adam öldürmeye bahane arıyorlar zaten, kilosuyla satılan ticarî kalem sayısı da fazla, bahane bu ya, göster teraziyi, al cenazeyi…” gibi bir iç çatışmasıyla yaklaşmadıysa o ayrı.
Devletler kurulmuş, dünya sözüm ona paylaşılmış ama bir yandan milliyetçiliği de bitirmeye çalışıyorlar, derken ahlâk başlarına bela olmuş, kölelik sisteminin çöküşünün hıncını hangi sömürgeci alacak, şirket mi olacak devlet mi, paranın bir değeri mi var, varsa da neye göre var?
Dokuz buçuk milyon kişilik Birleşik Arap Emirlikleri’nin kişi başı geliri neredeyse 53.000 Dolar iken, seksen beş milyonluk Türkiye’nin kişi başı geliri nasıl olur da neredeyse 13.000 Dolar’dır? Matematikten anlamadığımızı düşünen olursa bir de bu iki ülkenin vergilendirme sistemlerini incelesin… Hak, hukuk, adalet… Ne varsa aklına gelen, kitap gibi karşısına çıkacaktır.
Dediğim gibi; “İşin içerisinde kâr ya da zarar varsa orada adaletten bahsedemeyiz.” Olayın özü de bu! Büyük gelişimleri, soyut kavramlara olan inancımız sayesinde başardığımız bize anlatılıp duruyor… Neymiş, “Bankalar yatırımcılara güvenmiş!”, neymiş, “Bugün var olmayan parasal değer karşılığı var sayımsal olarak var kabul edilmiş de gelişmeler yaşanmış…”, başka neymiş, “İnsanlığı her alanda kalkındırmış…” Peki, var olmayan parasal karşılığı kullanan ve başarısız olan; geleceğin parasal karşılığını bugünden tüketmelerine de olanak sağlayan serbest piyasa sistemi; yeri gelince zararı kabul etmekte midir yoksa kılıf uydurup birilerine bu zararı yıkmayı âdet, hak, hukuk ve/veya adalet olarak görmekte midir?”
Düşünmeyen adamın umurunda değildir; kimlerin borçları kapansın diye vergi ödedikleri. Mesela; benim de değil. Zart vergisini yatırırken bir tane de zurt vergisi olması gerektiğini söylerler, yatırırız. Zorunlu pırt vergisi zamanı gelince, “Aslında zorunlu ama çevremde ödemeyenler de var, tabii, işin olunca ödemezsen seni görmezden geliyorlar, acaba yatırmak cidden zorunlu mu?” diye sordurtan bir sistemde, vakti gelince ödeme beklemek niye?
Depremle yıkılan binalar, kural ihlali kazalar, meslekten hediye hastalıklar ve daha nicelerine… Serbest piyasa şimdi de sizden “Yarın bir şey olabilir…” parası topluyor, değil mi? Enflasyonun kudurmuş olduğu bir dönemde, sigortacılığın kârı ne? Sigortaların sizden bugüne kadar topladığı paranın karşılığında, bir aksilik durumunda size ödeyeceği para cep harçlığınız mı olacak?
Tekrar sormakta fayda var, “Bu mizahî eserin sahibi nerede? Sana soruyoruz, Themis! Sana bu duruşu veren kim?”
Gözlerimiz bağlı, elimizde terazi ve ne yazık ki diğer elimizdeki kılıcı almışlar, iş mi şimdi bu, kılıçtan keskin dilimiz var, vergi ödemeye gidiyoruz. Buğday öğütmeye giden kişinin, evimize gelecek olan ekmeğin kaç gram olacağıyla ilgili endişesi olmadığı gibi; bizler de vergilerimizin kimlerin ihtiyaç durumlarına kaç gram fayda sağlayacağını düşünmeden vergi ödemeye gidiyoruz.
Ve bir de liberaller var! Yok neymiş, “İnsanmışız, eğlenmeye herkes kadar ihtiyacımız varmış, turistik geziler şu kadarmış, ilginç ilginç hobiler bu kadarmış, şu teknolojik ürün eskisine nazaran daha öyleymiş, kim istemezmiş ki topraktan çıkan taşları bir ipe dolayıp boynuna asmamak, moda buymuş, bir çorbaya astronomik paralar da ödenirmiş…”
Sayı: 65