Gerekli ya da gereksiz eylemlere en güzel örneğimizdir, vedalaşmak. Şayet; bir yerde vedalaşmaktan konu açılmışsa burada en önemli görünen parametre, gerekliliktir. Bir konu hakkında parametresel veri gereklilik ise bahsi geçen konu da bir ihtiyaç türüdür. Gayet net bir özet: Vedalaşmak bir ihtiyaçtır.
Neye ihtiyacı olduğunu hesaplayamayan insan formundaki canlıları eleştirmek, üzerimize vazife değil. Ancak; bir insanın nelere ihtiyacı olabileceğini hesaplamak birincil görevimiz. Bu hepimiz için geçerli; her bir meslek dalı, insan ihtiyacını karşılamak için oluşturulmuştur ve kaliteli meslekî yönetimler sonrasında sağlıklı, huzurlu, düne göre bu gün daha deneyimli olan insanların türediği bir toplum inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Gel gelelim, git gidelim, biraz öte ve biraz da beri bakınalım, etraf insan dolu, büyük çoğunluğu neye ihtiyacı olduğunu bilmez, ama bildiğini ileri sürer, tarla sürmez ama evrak doldurur, bir aracın deposunu dün şu kadara ve bu gün bu kadara boşaltır, sesi çıkmaz ki “gık” denen şeyden haberi olsun, “eve gelir – işe gider” sanır ama “işe gelir – eve gider”, aldanmaktan nefret eder ama etrafındakileri tanımaya da cesareti yetmez, çolak kalmış hisseder ki aynaya bakıp dört kollu olduğunu göremez, elinden çok iş gelir de geliri işine değmez, hep bir şeyler hisseder de hislerine göre yarınını şekillendirmeye çalışır, kim öğretmiş bunlara bilinmez ama vedalaşmak hep hüzünle bağdaştırılır, birisi de çıkıp demez ki “Kangrenli parmak kesilmeli.” ve bunun da sebebi bilinmeli, hayra yorar durur, dili yorulmaz ki durulsun, su olsun da yolunu bulsun, birileri de izlesin dursun, en azından bir yorumda bulunsun, “Ne hoştur vedalaşmak; aç bir canlının, önündeki son lokmasına el sallaması. Ne kötüdür vedalaşmak; bir silkelenip, üstündeki pireleri yere dökmek.”, moda mantık ya da mantığın modası kurulmuş, sisteme yüklenmiş, ah eden ile vah eden arası tek fark “v”, fark eden de yok gibi, ördeklerin vaklaması ya da köpeklerin havlaması gibi…
Bir de “vedalaşma” eylemini yanlış anlayanlar var; üzerinde 7,9 milyar insan türü canlı formu bulunduran bir gezegende olduğunu unutup edindiği dertlerin çözümünü intiharda arayanlar gibi. Bir dert edindiğinde bu derdin bildirimini yapma becerisini kendinde bulamayıp vedalaşanlar gibi. Kendini ifade etmenin temel yönteminin “iletişim” olduğunu unutanlar gibi. Bir ahmaklık kültürüne itildiklerinden habersiz, bir sonraki günlerini yaşamak için hazır ve nazır olan milyonlar gibi…
Çok ilginçtir şeytanlarıyla vedalaştığını sanan birine “vedalaşma”nın ne olduğunu anlatmak. Hem şeytanları kendisini kovalar hem de onlarla vedalaştığını sanır. Daha da garibi de vardır; şeytanlara oranla daha tembel olan meleklerle vedalaşma ihtiyacı. Gariptir çünkü halk arasında melekler tarafından kovalandığını, insanlara iyilik yapmak için melekler tarafından baskı gördüğünü iddia eden yoktur. “Yalvarırım bana iyilik yaptırmayın, bu kadar iyilik insanlığa yeter!” cümlesiyle haykırırken hüngür hüngür ağlayan olmamıştır da “Yalvarırım bana kötülük yaptırmayın, bu kadar kötülük insanlığa yeter!” diyeni görülmüştür. Hoş, deseler ne, demeseler ne… İyilik eden iyilik ettiğiyle, kötülük eden kötülük ettiğiyle…
Size bir soru; azılı bir katil gözlerinizin içerisine bakarak sevimli sevimli tebessüm ederken sizi bıçaklıyorsa aşağıdakilerden hangisi bir gerekliliktir?
a. Katilimize gülümsemek.
b. “Ah” ya da “vah” çekmek.
c. Size saldırmakta olan katili gülümseyerek etkisiz hâle getirmeye çalışmak.
d. Vedalaşmak.