Bir insana “Sen aslında penguensin.” denildiğinde paytak paytak yürüyerek Kuzey Kutbu’na gitmesini beklemek ne kadar mantıklıysa “Sen aslında zekisin.” denildiğinde zekice bir şey yapmasını beklemek de o kadar mantıklıdır. Karşınızdaki insana yaptığı şeyler için tomarla para verdiğinizde ise işler biraz değişir. Paytak adımlarıyla kuzeye yönelen kişi hâlâ kendisinin penguen olmadığını bilir de yaptığı iş için çok para alan bir kişi kendisini zeki sanabilir.
Para bazen inancı değiştirir. “İnanç” denen şey de zaten bir çeşit mantık sistemidir; tıpkı “para” denen şeyin bir mantık sistemi olması gibi. İnanç bazen parayı değiştirir.
Çoğu kişinin düşündüğünün aksine; para da soyut bir kavramdır. “Elle tutulabilir bir değere kim inanmasın ki?” diyenler bile artık parayı elle tutmaya gerek görmüyor, bir başka mantık sisteminin içerisindeki farklı inançlara göre değişen değerlere inanıyor. Kimin kimden ne amaçla nasıl bir şey beklediğini anlamadığımız bu yeni düzen içerisinde ise ortak amacın “zengin olmak” olduğu ortada. Zengin olmak için bir “değer”e değer vermeye başlayan insanların takipçisi oluyoruz. Birçok sanal para birimi var ve bir o kadar da borsada firma… Değere değer kazandırıp değeri değerle kaybettiren bir oyun bu. Birileri kuzeye yönelen paytak adımlarını sayarken “Acaba…” diyor kendisine, “Acaba ben bir penguen miyim?” Av Mevsimi’nin gelişinden haberi var ve kendisini bir “balina” olarak görmüyor…
İçinde belirli bir mantık sistemi bulunmadığı düşünülen inanç sistemleri vardır. Paylaştıkça çoğaldığı söylenen her şey soyuttur. Somut şeyleri paylaşırsanız azalır. Paylaştıkça çoğaldığı söylenen ne varsa inanç temelinde ilerler; mantık değil. Fakat; paylaştıkça çoğalmanın da kendi içerisinde mantıksal bir tutarlılığı vardır. Bilgi, paradır; para, bilgidir. Deneyim, paradır… Paylaştıkça da çoğalır.
Bir şeyin hazır hâlini alıp satmak, o şeyi üretip satmaktan daha ucuza gelebilir. Daha çok para kazandırır. Üretim için yatırım yapmak yerine hazırı alıp satmak daha zekice görünebilir. Yaptığı iş için çok para alan biri kendisini zeki sanabilir.
Para, kültürdür. Oyun kurucu olmak insanlara nasip olmasa da paraya olur. Şekillendirir, kendince bir düzen oluşturur ve o düzene de insanları dâhil eder. Ütülenmemiş pantolonla işyerine giden bir bankacı düşünün. Paranın kültüründe güzel bir dış görünüş vardır. Para kendisini dış görünüşle değil de penguenlerle ya da zeki insanlarla sunacak değildir. Pantolon ütülenmelidir ve pantolon ütülemek de bir masraftır. Paranın kültüründe var olmak için tükenmek zorunluluğu mevcuttur. Tüketim kültürü olmazsa üretim kültürünün de bir amacı olmayacağını herkes bilir. Karnı acıkan canlılar yemek yediği için de bu durum gayet doğal görünür. Kimse size ne yiyeceğinizi söylemez ama mutlaka birileri size ne yemek istediğinizi soracaktır. Ne tüketeceğinizi bilmeden, ne üreteceklerini bilemezler… Ya da… Seri üretim bantlarının üretildiği dönemin ruhunu tekrar ortaya koyabilirler. Yani; seri üretimle pişirilmiş yemeklerinizi ucuza yemeniz için çalıştıklarını söyleyen insanlar olabilir. GDO nedir ki?
Tarım, sanayi, inanç ve hepsini özerkliğinde tutmaya çalışan ticaret… Para akar, yolunu bulur. Para, içine konulduğu kişinin şeklini alır. Para su gibidir. İhtiyaçtır. Satın alamayacağı şeyler olduğu iddia edilir ancak paranın bir şeyi satın aldığı zaten hiç görülmemiştir. Satın alımı yapan da satışı gerçekleştiren de insandır. Bu akışa “ticaret” adı verilir ve aynı derede iki kez yıkanılamayacağını herkes bilir. Akarsuda yıkanmak böyledir. Önemli olan suyun aynılığı olmadığı için yıkanmak herkes için güzeldir. Yıkandığı suya kirini döken kişi, şimdi de o suyu içmektedir. Ticaret akıştır. Birileri akışı engellediğinde kirli su içmek doğallaşır. Su arıtım tesisleri boşuna kurulmamıştır, bankalar gibi…