Bak, bu kırmızıyı senin için tutuyorum ellerimde
Yarısı kalsın orada; dişlerinin arasında.
Ben uçurtmama ip takmadım hiç, tutamam diye
Oysa tutuyorum almayı,
Bu gülgillerden tazeyi sana uzatıyorum.
Sakla, dişlerinin arasında benliğini bulmuş elmayı
Bilinmez son kez mi çizeceğim yüzünü,
Son kez mi binecek gök, tepeme
Saçlarımın çiğ, soluk sarısına.
Yasaktır bizim bu uzak ağacımız
Sonra yedi milyar kez yabancı,
Sonra kaburga kemiğinden bir sancı.
Onlar kaçar,
Sesini kısar parlayan acının.
Onlar taşımaz soğuk günahın yükünü.
Ama sen ve ben
Sen ve ben kalırız masada yalnız;
Tutunuruz yeşile, geceye, elmaya, güne…
Kaçmayız.
Bak, aynı nehrin farklı kıyılarında iki değirmen,
Belki yassılaşmış, zehirli kaktüs
Ve yıkılışa şahit olmuş bereketli Simurg
Doğagelir bize doğru
Durur zaman dibimizde.
Eh.
Tuttun sen de ellerinde almayı,
Gecenin tüm yıldızlarını saydın, gitmeyi gördün.
Dök hadi üzerindeki yeşili,
Sıyır belirsiz gölgeni,
Bilme sonu.
‘An’dır aslolan çünkü.
Dişlerinin arasında türkü olmuş elma
Aldanma, saplarının inceliğine
Kırmızısına aldanma.
Bazen bir elma, yalnızca bir elmadır çünkü.
Sayı: 59