Merhaba… Ve mutlu günler olsun. Şimdi size üç yıl sonra, çekileli elli yıl olacak bir filmden bahsedeceğim. İzleyenler vardır elbet. Benim gibi yıllar önce listesine alıp yeni izleyenler de olabilir. Belki de bir gün bir televizyon kanalında denk geldi ve bir kısmını kaçırarak izlediniz ya da hiç izlemediniz.
Filmin adı: Taxi Driver. Robert De Niro’nun gençlik yıllarındayken başrolünde oynadığı bu film New York’un kasvetli ve sıkıcı sokaklarında geçiyor. Uykularına veda eden Travis, boş boş dolanmaktansa bir işe girmek ister ve geceleri taksi şoförlüğü yapmaya başlar. Vietnam savaşından yeni dönmüştür ve hayata uyum sağlamakta zorlanmaktadır. Uykusuzluk ve yalnızlık ile geçen günlerde bir kadına ilgi duyar ama ilk görüşmesinde başarısız olur.
Dışarıda yapayalnız bir insandır. Birlikte çalıştığı arkadaşlarına yabancı, kısacası her şeye yabancıdır gerçek hayatta. Ta ki Iris isimli on üç yaşında olan o kızı görene kadar. Iris’in hayat kadını olmaya zorlandığını görünce onu kurtarmaya karar verir. Olaylar, sonrasında bu amaçla gelişir. Bu arada Iris’i Jodie Foster oynamaktadır.
Filmde pek çok mesaj var. İzledikten günler sonra bile beni düşündüren şeylerden biri, insan psikolojisinin saç kesimine etkisi olmuştu. Bir de son dakikalarda Travis’in koltukta bilincini yitirdiği sahne çok etkileyiciydi.
Yönetmen Martin Scorsese ve senarist Paul Schrader’ın ve tabii ki Robert De Niro’nun çok iyi iş çıkardıkları bu film sinema tarihinde başyapıtlar arasında yerini almış ve bunu fazlasıyla hak ediyor.
Yazımı, filmden bir replikle bitiriyorum: “Bir gün öyle bir yağmur yağacak ki caddedeki tüm pislikleri temizleyecek.”
Sayı: 61