Geceleri ağırlaşmıyor mu kanatsız yük?
Üstelik gökte.
İki çatının arasında ve
Bir yere kadar taşıyor gök.
Son mısrada çözülecek gibi
Ya da kirpiklerinden boşalacak gibi hür;
Mühürlenmiş de susulmuş gibi de tutsak.
Saymazsak sarı tütüne, alaca kuşa, deli kana yanışı,
Saymazsak başka bir şehri öper gibi dalışı,
Solmazsa duvarların cengerî rengi,
Gitmekten gayri gerçeğimiz yoktu.
Sustuğumuzca ağlamıyor muyuz sır?
Nasıl konamadığımızın hikayesi değil mi bu, genç ellerimize?
Bir olamayış kanaviçesi değil mi işlediğimiz?
Ölümsüz bir adım, sonra bir adım daha,
Seyrek mutluluktur bu, yarım yarım topladığımızca.
Topladığımızca var olmuyor muyuz sır, ayrı masalarda?
Çalsaydı elâya, bir kaçışı olurdu güzün, vedâdan.
Düşerdi kavuşmayan yakamızdan,
Şimdi bir aldanı olarak kaldı hatrımızda.
Benimle tekrar et, elimi sana uzattığımı
Bil fakat, kafesimden çıkamam dediğini.
Kapı, akrep ile kapalı, zamanın çizdiğince
Çizdiğince değişmiyor mu gülüşün sır, başka şiirlerde?
Dökülseydi elâya, bir bahanesi olurdu ırmağın.
Kanbur bir acı olarak kaldı omuzlarımızda.
İki çatı arasında bir yere kadar taşıyor gök, sırrımızı.
Kapı, akrep ile kapalı.