-Vol.21-
İnsan içinde bir defa boşluk yaratırsa, işte o zaman ayvayı yemiş demektir.
Çünkü var olan her şey önüne yığılsa yine dolmaz o. Yığılan o bütün şeylerden bir müddet sonra sıkılır, koca bir kara delik yaratılır sanki içeride. Bunu insan kendi kendine yapar çünkü başkası sadece bir darbe vurur ve yerden kalkıp kalkmamak tamamıyla insanın elindedir. O darbeyi alır, evirir, çevirir, kullanır, tam bize layık bir kazık kıvamına getiririz, yavaş yavaş yer bitirir sonra, biz de sadece saçma cümleler, kaybetme korkuları ve güvensizliklerle kalırız.
Kendimizi batırmak için en sağlam eldir bu, bir nevi royal flush…
-Vol.22-
Hayatın genel kuralları vardır. Bunlar çok basit gibi görünen şeylerdir fakat hiçbiri de basit değildir.
İstediğiniz kişiler hiç bir zaman yanınızda olmaz. Veya yanınızda hiç kimse olmaz.
İstediğiniz her şey olmaz. Olsa bile olmaz; çünkü bir şeylerin olması için, başka şeyleri feda etmemiz gerekir.
Akıl yürütemediğimiz şeyleri inkar etmemiz gerekir yoksa insanın içerisinde bulunan adalet terazisi anlam veremez ve kendi başını keser.
He bir de geceler var. İyi ki geceler var; yoksa bu kadar pisliğin üzerini örtüp düşünmek için güneşi yok etmemiz gerekirdi.
O zaman da insanlık yok olup giderdi.
Kısaca, evet her şeyde bir hayır var…
Su dile gelip dedi ki, Hayır! ile karşılaştığımız her olayda, hakkımızda böyle hayırlıymış der geçeriz.
-Vol.23-
Son zamanlarda en mantıksız gelen şey okuduğum kitaplardaki karakterlerin yerine birebir kendimi oturtmak oluyor. Tipi veya kişiliği her ne olursa olsun. Sanki daha evrimini tamamlayamamış ruhum, öyle sıkışmış kalmışım. Araf değil bu sefer, çünkü ne cehennemi hissedebiliyorum ne cenneti. Her şeyi uç noktada yaşamak istediğim oluyor, bazen mantığı devre dışı bırakmak geliyor içimden ama olmuyor; bir yerlerde kilitlenip kalıyorum. Nedenini bilmiyorum, acaba kötü mü olsam? Böyle çok kötü, filmlerdeki kötülerden bile daha kötü veya yok mu olsam? Hiç olmamış gibi, evrenden tamamen silinecek ama adım, hiç kimse üzülmeyecek yok olmama, hiç kimse hatırlamayacak adımı. Yok bu da olmuyor, böyle düşünmenin nedeni de hep bilim-kurgu filmleri falan.
Neyse bırakalım bunları…
Ve elbet “her düşüşün bir yükselişi vardır” fikri gerçekten doğrudur. O da yalan çıkarsa istifa dilekçem hazır, sadece imza için güzel bir luger gerekli.
-Vol.24-
Hep birilerini özlemekle geçecek bir hayatın hangi noktasında mutlu olabilir insan?
Vuslatı beklemekle mi ? Peki ya vuslata erince, bir çok şaire-düşünüre göre vuslat aşkı öldüren en büyük fiil değil mi?
O zaman mutluluk denen şeyi doğrudan silip çıkarmalı, çünkü kısa sürecek, çünkü bitecek.
Ne demişti bir düşünür, “Mutluluk bile acı veriyor, çünkü sonu var biliyorum”
Yeter bu kadar mutluluk hadi mutsuz olalım.
-Vol.25-
Karmaşıklığın içerisinde kendimi yavaş yavaş kaybettiğimi hisseder gibiyim, ama karmaşadan ne zaman düzen doğacak onu da merakla beklemekteyim.
Kendime yapma dediğim şeyleri yapmaya devam ediyorum son sürat. Bu uçuruma götürse de, artık pek sorun değil galiba.
“Neyse uyku her şeyi çözer” demişti Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabının Uyku ve Erdem bölümünde.
Her şeyi çözer değilse de ona yakın bir şeydi herhalde.
“Bırak” dedi her şeyi Su. “Bütün karmaşayı geçmek için akmak gerek hayatın içinden tıpkı ben gibi. Sonra bağlanmayı da düşünme, bağlansan bile bir süre sonra kuruyor etraf ve gitmek zorunda kalıyorsun başka bir gerçekliğe”.
“Hadi kapat gözlerini” dedi yine Su, “kapat ve uyu büyürsün belki sen de”.