Aşk İçin Bir Kelime – Emily Robbins
294 Sayfa – Altın Kitaplar
“Amerikalı bir öğrenci olan Bea aşkın doksan dokuz adını bilir. Ancak bilmek yetmez. O, gerçek aşkı tatmak, Leyla ile Mecnun’un büyüleyici aşkına şahit olmak ve kalbini onların hikâyesiyle daha da büyütmek ister. Bea, derin bir his arayışında, okuyan herkesi gözyaşlarına boğan ünlü aşk hikâyesi Leyla ile Mecnun’un izini sürüp, zor zamanlardan geçen bir Ortadoğu şehrine gider. Zamanla yanında kaldığı ailenin önemli bir parçası haline gelir. Kendini evin çalışanı Nisrine’le sokağın karşısında, karakolda çalışan polis Adel arasındaki imkânsız aşkın içinde bulur. Belki de aradığını her gün tanık olduğu bu aşk hikâyesinde bulacaktır. Belki de onu büyüleyecek derin hislere, onlar sayesinde, bir ailenin parçası olduğu bu karışık ülkede kavuşacaktır.“
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bir süre yaşayan ve okuyan Emily Robbins, hem oranın kültürel bağlarıyla hem de diliyle yakından ilgilenerek bize içeriden kısa bir kesit sunmuş; Arapçanın kıvrak kelimeleri arasında aradığı aşkı ve aramadığı hüznü bulan bir kadın.
Leyla ile Mecnun hikayesini hepimiz biliriz, kültürümüze geçen acıklı bir aşk hikayesi. Kays’ın Leyla’ya olan aşkı, sonuçsuz kalacak ilişkileri, çöllere düşüp bir süre sonra adını unutup Mecnun olması ve o çölde ona arkadaşlık eden belki de hikâyenin fark edilmeyen kahramanı Çoban.. Evet Çoban, bu masalı birkaç kere okumuşumdur fakat Çoban karakterini hiç hatırlamıyorum. İşte bu romanla keşfettim hem Çobanı hem de Arapçayı eski usule göre aşk şiirleri okutularak öğretildiğini.
Yazabiliyorsan, temiz bir vicdana sahipsin.
Amerika’dan öğrenci olarak Suriye’ye Arapça öğrenmek için gelen Beatrice (Bea), bu dilde aşkın doksan dokuz adı olduğu biliyor ve okuyan herkesi ağlatan Leyla ile Mecnun’un hikâyesini okuyup gerçek bir aşk hikayesinin izini sürmeye çalışıyor. Böylece orada kalırken zamanla o aileden biri hâline geliyor.
Aşkın her zaman yardımcı olamadığını, bazen kendimize sahip çıkmamız gerektiğini öğrenmişti. Kays ve Leyla olmaktansa istediği zaman kanatlanıp uçabilen ve yüreğini takip eden bir kuş olmak daha iyiydi.
Savaşın sınırında bir ülkede, direnişi ve diktatörlüğü öğrenir, yaşadığı yerde söylediği bir cümle ya da yazdığı bir yazı yüzünden insanların hapse atılabileceğini öğrenir. Gerekli olmadıkça evden çıkmamayı, çölde yaşadığı için tozdan kaçılamayacağını öğrenir. Ama en önemlisi aşk hikâyelerinin sadece kelimelerle ve sayfalar arasında olamayacağını keşfeder. Burada bir iç savaşın ve devrimin arasında kalan Bea, aynı zamanda aradığı saf aşkın, bağlılığın ve karşılıksız güvenin de arasında kalıyor.
Arapçada aşk anlamına gelen birçok kelime öğrenmiştim.
Madam’ın Baba hakkında en sevdiği şey ise anlamadığım bir kelimeydi.
Şiirsel, neredeyse lirik bu romanı okurken yazarın Orta Doğu’da geçirdiği süre ve öğrendiklerini kitaba çok güzel aktardığını görüyorsunuz. Yaşadığı yerin hiç ismini vermese de kitap aralarında verdiği ipucuyla tahmin etmenizi istiyor. Dilin duygu aktarımı için ne kadar önemli olduğunu fark ediyorsunuz okurken. Yazar da Bea”nin yabancılığını betimlerken, iç savaşın başlangıcında devrimci bir aileyi anlatırken, Müslümanlık kültürünü verirken cömert davranmış ve metni zenginleştirmiş. Bu tarz şiirsel hikâyeleri seviyorsanız hemencecik okuyabileceğiniz kısacık bir yaşam öyküsü.