“Bizim yabancılığımız belki de kendimizedir. Yanlış zamanda ve yanlış mekanda doğmuşuz belki de. Aslında bu yabancılığı başka memleketlerde daha da iyi anlayacağız. Merak etme. Çekeceğimiz acı da çok mutluluk da… Yoksa yaşamanın tadı olmaz ki. Ne diyeyim başka. Kapanan bu kapıdan sonra umarım bir kapı daha açılır ve gideriz düşlediğimiz o diyarlara.”
Mülteci, yazarın Nisan ayında Alakarga yayın evi tarafından raflara çıkarılan, 172 sayfalık, kısa ama okuması bir hayli zor bir kitabı. Zor diyorum çünkü; adından da ne anlattığını söyleyen kitap, yaşadığımız dünyada, etrafımızda gördüğümüz insanların bir çoğunun yaşamını anlatıyor.
Yazarın son sözde kitabı yazmasına olanak veren ve yardım eden mültecilere ettiği teşekkür, kitabın ne kadar gerçekçi bir bakış açısıyla yazıldığının kanıtı adeta. “Ne kadar ilgi çekici olabilir ki bir gurbetçi yolculuğu” dediğiniz hikayeyi okurken, kendinizi kitabın anlattığı yerlerden bambaşka yerlerde buluyorsunuz. Zira bu yolculukta karşılaştığınız farklı hayatların öykülerini dinlerken, birlikte yola çıktığınız tek kişi kitabın kahramanı Kamer olmuyor.
Yazarın, kitabı renklendiren en güzel yönü ise araya kattığı tarihi hikayeler olmuş. Osmanlıdan verdiği örnekler olsun, Anadolu’nun içinden verdiği örnekler olsun… Zaten coğrafyamızda doğudan batıya bir göç yolu vardır. Özellikle savaş zamanı, yoksulluktan ya da savaşmaktan kaçmak için yollara düşen gurbetçilerin hikayelerini duyunca Kamer’in “80 yıl geriden gidiyoruz.” demesi gibi, bitmeyecek bir döngü halinde sürüyor bu yolculuk.
“Var olmayanı paylaşmak kolay, ama sahip olunanı paylaşmak zor.”
Hikayenin başardığı güzel şeylerden biri de sistem eleştirisinin olayın akışına bağlı olarak öyküye güzelce yedirilmesiydi. Kamer’in farklı dünyaları görmesi gibi, yolculuktaki başka bir mültecinin ağzından bu düzene karşı gelmek istese de herkesle aynı yolda olmasının ironisi de bu hikayenin başka bir güzel yanı.
“Anadolu coğrafyasında öteki isen ne yapsan nafile.”
Gelebilecek birçok felaketin olduğu yolculukta, umut taciri şebekeler de ölüm de mültecilerin peşini bırakmıyor. Sanırım tek eksik yanı diyeceğim kısım ise, her şeyin bir anda olup bitmesi olabilir. Gidiş-gelişleri, ölümleri, soyulmaları, hepsini kısa sürede okumak olayların gerçekliğini idrak etmenizi zorlaştırıyor. Yine de bu yazarın bize vermeye çalıştığı mesajın ne olduğunu etkilemiyor. Aksine ince bir kitap olduğu için, kitabın kapağını kapatıp oturduğunuzda üzerinde yeniden düşünmek istiyorsunuz.