Hüseyin Alp Tahmaz tarafından kaleme alınan ve Volkan Özgömeç tarafından sahneye konulup yönetilen 125 dakikalık, 2 perdelik bir oyun ‘Nereye‘.
Güncelliğini tarih boyunca kaybetmemiş bir konusu var; umuda yolculuk… Savaşların neden olduğu sefaletten ya da içine düştükleri ekonomik sıkıntılardan dolayı çareyi yaşadıkları topraklardan kaçmakta bulmuş insanların yolculukları bu oyunun konusu. “Aileleri ve yakınları ile birlikte yaşama tutunma mücadelesi veren insanların dramını anlatıyor” demek daha doğru belki de…
Ellerinde avuçlarında kalan son paralarını da bu yolculuk için harcamışlar. Onlar, başka ülkelere mülteci olarak yaşamayı göze alarak gidiyorlar. Havasızlıktan kamyon kasalarında ölmeyi, küçük botlara tıkıştırılıp açık denizlerde batmayı, boğulmayı, sınırlardan geçerken askerlere, polislere yakalanmayı ve ülkelerine iade edilmeyi göze alarak gidiyorlar. Bir umut ile yaşamlarını sürdürmek isteyen insanlar onlar.
Yaşadıkları ülke, konuştukları dil, ırkları, inançları, mensubu oldukları millet, insan olmalarının yanında ne kadar önemli? Bu bağlamda, etnik kimlikler ve dinsel inançlar öne çıkarılmadan insan olmalarına vurgu yapılması büyük önem taşıyor. Oyunda bu hassas noktaya özellikle dikkat edilmiş.
Ana-babalarını, çocuklarını, başkalarınca başlatılmış savaşlarda kaybetmiş ve gerçekte barış içerisinde yaşama özlemiyle yanıp tutuşan insanlar. Doğup büyüdükleri topraklarda yaşama imkanları kalmamış. Gittikleri yerde ne bulacaklarını, ne ile karşılaşacaklarını bilmeden, yalnızca hayal ederek ve umutla gidiyorlar. Yaşamak için gidiyorlar, yaşama tutunmak için…
Hal böyle olunca konunun hafife alınacak tarafı kalmıyor. Bir oyuncu olarak üstlenilen rolün hakkını vermek gerekiyor.
Fuayeye adımınızı attığınız anda mülteci fotoğraflarından oluşturulmuş bir sergiyle karşılaşıyorsunuz. Bir köşede Sedat Anar santur çalıyor. Ezgileri dramatik fotoğraflar eşliğinde yürekleri sızlatıyor. Henüz oyun başlamamış, seyirciler koltuklarına dahi yerleşmemişler fakat oyuna motivasyon bu aşamada başlıyor ki bunun etkileyici bir girişim olduğunu düşünüyorum.
Oyun Hüseyin Alp Tahmaz’ın kaleminden kağıda dökülmüş. Öykü kurgulamasında, yaşanan anın yanısıra gelecekten kesitlere de yer verilmesi, tekdüzeliğin bozulması anlamında oyuna önemli katkılar sağlamış. Tek dekorlu olmasına ve bir kamyon kasasında geçmesine rağmen kahramanlar arası diyalogların zenginliği sayesinde oyunun ilgi çekici olması sağlamış. Bununla birlikte, ikinci perdenin ortalarına doğru seyirci ilgisi hissedilir biçimde düşüyor. Bu durum, tümüyle oyun süresinin uzun tutulmuş olmasıyla alakalı. Hakkı 90 dakika olan bir oyunu 125 dakikalara kadar sürüklediğinizde seyirciyi oyuna bağlamak, dahası bağlı kalmasını sağlamak ciddi bir problem olmaya başlıyor ve haliyle oyunculara çok büyük iş düşüyor.
Overlokçu İsmail rolünde izlediğimiz Bülent Çiftçi, günlük yaşamda sıkça rastladığımız, kısa bir süre için refah içerisinde yaşamış fakat sonrasında batmış, varı-yoğu haczedilmiş, cahil fakat girişimci türk insanını neredeyse mükemmele yakın bir performansla canladırmış.
Ütücü Cemal karakterini canlandıran Şevki Çepa ise zekasını hayallerini geliştirmekte ve renklendirmekte kullanan, yakışıklılığı sayesinde güzel İtalyan kızlarını büyüleyeceğini düşünen bir Türk gencini başarıyla oynuyor. Güzel sesiyle söylediği karadeniz ezgisi ile oyuna ayrı bir renk katmış.
Yardımcı yönetmenlik görevini de üstlenen Cebrail Esen, Hüseyin karakterinin kendi iç dünyasındaki çekişme ve hesaplaşmalarını net bir biçimde yansıtmış.
Korku dolu ve çekingen tavırları ile umudu yalnızca kendisi için değil eşi ve çocuğu için de arayan Ahmad karakteri, Sedat Keçeci ile adeta yaşam bulmuş.
Oyunun başından sonuna kadar repliği bulunmayan Zahra yani Esma Çankaya ise kapanış sahnesindeki kısa fakat çok etkili oyunu ile seyirciyi sarsıp, kendisine getiriyor.
Maria karakterini canlandıran Özlem Dede‘ye gelince… Sanırım diğer oyunculardan farklı olarak oyun süresince sahne dışında kalmasından sebep rolüne yeterince motive olamamış. Öykü karakterini yaşamıyor, yaşatmıyor, sadece oynuyor.
Sahnelenen oyunun başarısında; Murat Gülmez (dekor), Zeynel Işık (ışık) katkıları da yadsınamaz şüphesiz.
İzlenmeye değer bir oyun…