Anneciğim enternasyonal bir şiire nasıl başlanır? Bayram çığlığında burjuvaların, koyun mu olmalıyım? Dürtmeli miyim gecenin gündüze değen gözünü? Altın kaseden 14 ayar, İçmeli miyim gümüş benliğimi? Kozmik patlamalar yahut iri titanlar Bir şiirin koyu deminde hiçbir ırkla savaşmadan nasıl gidilir?…
Kaybolan Yılkı’ya
zaman kayıyor ayaklarımın altından bitiyor dünya dinlerseniz duyarsınız sessizliği dinlerseniz duymazsınız sessizliği keşke her şey rüya babam oluyor annem oluyor sen oluyorsun babam ölüyor annem ölüyor sen gidiyorsun hepsi göğün kuşağında bir renk ne kadar ağlayamıyoruz hala hayret efgan çatlıyor…
Ebrar-ı İkrar
Perçeminin tüllerine gözyaşı tutunmuş Uyan Bildirilmemiş zamanlarda faili meçhul yazıyor hüviyetin Niyaz etme naz etme kahır etme Hükmünü kaybetmeden haykır davetini Ve davete emr’olunansın “ol” deyince oldurandan Şimdi uslan Şimdi vakit devrana isyan ≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈≈ Himalaya’dan uçan Alaaddin’in imbatına tutul Anka’nın…
Bilmukabele
Behsat’a… Şehrin kocamış yalnızlığı birkaç beden büyük artık üstümde Seccadeli sefaletimin kördüğümü alelade hem körkütükçe Ellerimizin seması buluşurdu ayni teklikte ah ne yaman gerçeklikti o öyle la havle ve la kuvvete Böbürlenme aman böbürlenme Maazallah! Dönüverirsin anında harabeye Evelallah! Bulunur…
Şehrinden
Evime geldiğin yolları gözlüyorum Bembeyaz, karlar altında Tıpkı yüreğin gibi. Sahi hatırlar mısın yüreğini erittiğim günleri? İlk günlerde köşelere saklanırdın Ürkektin o günler. Artık güven duygusu sarmış dört bir yanını Gözlerinden öptüğün bir adam Almış ürkekliğini. Ben yine avuç içlerindeyim…
Diye Bağırdı Deli
kaf dağı altında kalmış karınca görsen bencil ağlamaklı ve duyarsızca nereye baksa uzak görülmediğinde yıldızlar kayıp bir yol bile yok ah’lardan dağ içinde dağ göz görmüyor şehirlerden gelip geçen hikayeler ah o korkmalı ve mahsun katrana bulanmış birden beklemek üç…
Yaşmışçasına
Unutup kendimi Bir harap olmuş Dökülüp elmacıklarından Dudaklarına Ağladıklarıma ağlarım Orada kaybettiğim kendimi Yine orada selamlarım Akıl kârı değil Takılı kalır da Burnunun oralarda Güldüklerime ağlarım Savuşturup yanaklarına En sevdiğim yerden ayırırsın da Yitişimi izlerim Yaşmışçasına.
Karlı Kadın ve Zulüm Bekçisi
Kadınlar ve ölümler çoğalıyordu Ellerinde tırpan ve gözlerinin üzerine sürdükleri siyah kömür tozlarıyla Her an yaşabilecekleri süprizlere hazırlıyorlardı kendilerini Erkek ve Kadın; Zulüm bekçisi tarafından alt edilmiş Ayaklarının, küçük parmaklarını feda eden komutanlara sığınmışlardı… Duyuldu bir ses, Haykırışlar duyuldu… Kavruluyordu…