Gelecek, kabuğu sert bir meyve gibidir. Kabuğunu açmayı başarmadan tadına varmamız imkânsızdır. Üstelik doyurucu bir meyve midir yoksa zehirli midir, bunu bile bilmiyoruz! Şu an yaptığımız şey ise, deneyim ve tecrübelerimizi biriktirerek uçlarını daha sivri hâle getirmek. Tecrübelerimiz hiç olmadığı kadar sertleşmeli ki yeni bir gelecek meyvesinin kabuğunu soyabilelim.
Tek ve kocaman bir gelecek beklentisi olanlara buradan kötü haberi vermek isterim: Yok öyle yeni bir gelecek. Gelecek, biz ona ulaşamayalım diye kabuğunu kalınlaştırmaya devam ederken, deneyim ve tecrübelerimize olan güvenimizi kaybedersek, geleceksiz bir nesil olacağız! Peki, yedi cümledir ne hakkında ve neden bahsettiğimi gören Gelecek, kendine daha başka bir savunma mekanizması geliştirmeyecek mi? Haydi, “Gelecek”in esrarengiz öyküsünü okuyarak, bu soruya bir cevap bulalım;
Zaman Ormanının büyük bir bölümü Zaman Ağaçlarından oluşmaktaydı. Zaman Ağaçları, genellikle insanların sahip olduğu hayatları belirler ve bir yangın çıkmadıkça yaprak bile dökmezlerdi. Son yangının üzerinden uzunca bir süre geçtikten sonra, gayet kalın ve kudretli dallara sahip olan Zaman Ağaçları ormanı tekrar kapladı. Can Sıkıntısı, karamsarlık ve anksiyete sarmaşıkları da bu ağaçların gövdelerini iyice sarmaladı.
Zaman Ağacı meyveleri, üç parçadan oluşan ve değişik tatlara sahip meyvelerdi. Herkes, dilediği ağaçtan ve kendisine en uygun gördüğü dalından meyvelerini toplayıp yiyebiliyorlardı. İnsanlık, bu üç parçalı meyvenin her bir bölümüne ayrı bir isim vermişti; doğum, yaşam ve ölüm. Tabii ki bu sınıflandırma biraz hatalıydı. Meyvenin üç parçası aslında; olay, kavram ve deneyim olarak sınıflandırılmalıydı. Ağacın adı “Zaman Ağacı” olduğundan dolayı, hiç kimse bu isimleri aklına getirememişti.
Ayrıca, bu ağaçların meyveleri de üç farklı renkten oluşuyordu. Mavi renkli olanlar geçmişe, sarı renkli olan şimdiki zamana ve kırmızı renkli olanlar ise geleceğe tat veriyordu. Mavi ve sarı renkli meyveler çekirdekliydi fakat kırmızı meyveler çekirdeksizdi. Bu sebepten dolayı, kırmızı meyvenin tadına varan bazı kişiler, ormanda bu meyveyi vermekte olan o tek ağacı koruma altına aldılar ve kırmızı meyveyi yasakladılar.
İnsanların geneli mavi renkli meyveleri yemekle ömürlerini tükettiler. Hep geçmişe bağlı kalıp ya güzel anlarını tekrardan yaşattılar ya da unutmak istedikleri anılarından kaçıp durdular. Hissettikleri duyguların hepsinin anlamını, geçmişte yaşadıkları olaylara bağladılar.
Bazı insanlar ise sarı renkli meyveleri yemekle ömürlerini tükettiler. Yaşadıkları her anın tadını çıkarmaya çalıştılar, öfkelendiklerinde ani tepkiler verdiler, üzüldüklerinde anında ağladılar ve mutlu olduklarında etrafındaki kişilerle eş zamanlı olarak paylaştılar. Hissettikleri hiçbir duyguyu biriktirmediler. Var oldular ve ömürleri tükendiğinde göçüp gittiler.
Birkaç insan ise kırmızı meyveleri tükettiler. Henüz yaşanmamış olayların duygularını hissederek kendi akıllarını karıştırdılar. Hükmettiler. Kendi düzenlerini kurmaya çalışarak nice karmaşaya imza attılar. Fakat aralarından bazıları ise hislerini doğru yorumlayarak, doğru kararlar alarak, yaşamı kolaylaştırmayı becerebildiler. Kırmızı meyveler tükendikten sonra, bu insanların nesilleri de tükendi.
Sonuç olarak, insanlık artık sadece geçmişi ve şimdiki zamanı hissedebilir oldu. Gelecek hissedilemez fakat hesaplanabilir bir olgu olarak zihinlere kazındı. Rakamlara boğulan duygular soluklaştı ve hatta görünemez oldular. İnsanlar hükmetme ve hükmedilmeme arzularıyla öylesine dolup taştılar ki yedikleri mavi ve sarı meyvelerin tadını bile çıkaramaz hâle geldiler. Hayatlar çoğaldı, tükenmeler çoğaldı ve pek azı bu yaşananlara bir anlam kazandırmaya çalıştı. İnsanların çoğunluğuysa, belirsiz bir Yeni Gelecek için çalıştı.
Aranızdan bazıları, “Hani gelecek kalın kabuklu bir meyveydi de soyması zordu? Tüketmişler gelecek meyvesi denen o kırmızı şeyleri. Bu öykünün tutarsızlığı nedir, arkadaş?” diyorsa hemen açıklayalım. İnsanoğlu tarımı da öğrendi. Biraz geçmiş ve biraz da şimdiki zamanı, logaritmik bağıntılarla aşılayarak kendi gelecek meyvelerini üretmeye devam ediyorlar. Tadı o eski kırmızı meyvelere benziyor mu bilinmez ama insanlığın çoğu tarafından tüketilmeye başlandığı ortada!