Yağmurla çürüyen,
Rüzgârla yıkık
Bir ben bir ağaç gibi
Yeşilden enkaz oluyor mu idi?
Yağmasa ne olur
Zaten ıslak
Zonguldak
Rutubetli evlerin öğrenciliklerinde
Acılarımız zerre müstehcen
Genelde halkçı bazen lümpen
Pinti değil de fakir gibi
Yosunlu bir balkon
Biraz çekirdek Çaycuma peyniri
İkinci sınıf anason kokulu
Sevgili! Niye okuduk biz bu okulu?
Kantinde savrulan saçların lisansı
Parmaklarının arası makasının ucu
Aşk sandığımız destansı
Her neyse!
Sevdamız diyorum sevgili,
Sevdamız,
Acılarımız gibi demlenmemiş
En fazla çaydan çaya,
Bir ufka bakış bir iç çekiş
Omzunda ağlasan yüreğine damlar
Gitti o şenlikli baharlar
Yazın pastırması
Kışın içimize uzaması
Gündüzleri
Ahh bir de elleri
Gözleri çok güzel değil ama nemli,
Geceler illa musiki illa hüzzam
Biraz korsan bazen hakkıyla
Ampulde efkârlı bir duman,
Bahanesiz, bile isteye
Lakin mutlaka layıkıyla,
Hiç sevişmeden
Her gece âşık olan
Sabahına en iyi dost
Birbirine ulan olur mu acaba bakışları atan
Otuz Yedi yılın
Yalnız Beş yılı
Onun da birkaç anı
Habersiz ve mutsuzduk
Aydınlık ve mutluyduk.
Her terminalde
Yeni bir hayat bulacağını sanan
Kendine hasret
Hayalleri mola saatlerine sığmayan
Şizofren vuslatına yenik düşmüş
Bırak sevdasına kavuşmayı
Kayan bir yıldıza hasret
Dilek dileyebilmeyi dileyen
Bazen aşk genelde şefkat dilenen
Aslında mutlu özünde mutsuz
Çocuklardık…
Ve nihayet açtık kollarımızı iki yana
Doğrulduk ne yağmur ne fırtına
Kırıldık,
Ezildik belki
Ama ölmedik
Soluk alıyoruz
Kısık kısık lakin aşkla…
Yazan: Şahin Yaylak