Arala çeperlerin ardındaki sır yeşilini.
Gündüz ile gecenin el ele verdiği tepede yalnızım.
Oysa biraz matematikle, çarpardım aydınlığı sonsuz kere karanlıkla.
Sıfır.
Mazereti yok dağların denize paralel gidişinin ya da bir kuşun uçtuğu göğü bilmesinin.
Bir.
Karnı beyaza çalan kır kurdu geçiyor sisten, görüyor musun?
Bazı gece yalnız, bazı gece sürü, bazı gece iki.
İki.
Düşük acılık karakterinde, açık renkli iki bağbozumu.
Biri ceplere gömülü sessizlik, yolda olmak vücuduna bürünmüş,
Tini yaşınla yoğrulmuş, her galaksisi kırmızıya çalmış.
Orada zaman boşluğa mı akar bilmem.
Diğeri sus cinsinde bir hiciv, Orwell’ in çiftliğinden,
Mağarasından kaçmaya çabalarken, dünya nasıl da savaşıyor kollarında üçüncü kere.
Üç.
Ben yedi dipsiz vadiyi aşamam
Bilmediler kaç mistik acı ederim dillerinde.
Sonu mutsuz biten bir masal okuyor Zeyd, duyuyor musun?
Bazı gece Leyla, bazı gece Kays, bazı gece hiç.
Hiç.
Tundraya serili, boynuzu düşük iki ren geyiği.
Toynağı buzu kesiyorsa birinin, vakitlerden kutup ışığı.
Orada geç kalmış sözlerinin şiirini yazan sen misin?
Tasolarımı dördüncü düşürüşüm elimden,
Dördüncü susmaya sığınak nirvanadan çıkıyorum.
İki şehri ayıran,
Sonu Jazz’a uzanan bir nehre akıyorum.