“Başın ve ellerin arabulucusu kalp olmamalı.”
Fritz Lang’in Metropolis’inin sinema gösterimi 1927 yılında Berlin’de yapıldı. Döneminin en pahalı Alman filmi olan Metropolis, Hollywood’a karşı saldırıydı. Ne yazık ki otoritelerce başarısızlığa uğratıldı. Uzun versiyonunun kayıp kopyaları 60’lardan 2008’e değin dünyayı dolaştı. Latin Amerika Sanat Müzesi, Sinema bölümü başkanının kuşkuları sayesinde arşivdeki görüntülere göz atıldı ve böylece günümüze ulaşan kayıp sahneler hortladı…
Yer yüzeyinin çok altında yaşayan ve yer yüzeyindeki düzeni oluşturan sistem kölesi işçilerin trajedisini konu alan epik bilimkurgu, klasik anlatı modelini kullanarak orta sınıf yoksunu alt ve en üst sınıf uçurumunda muhtemel geleceğe öngörüsel bir hiciv. “1984” “BRAZIL” “V FOR VENDETTA” gibi bilimkurguların nimetlendikleri bir kaynak Metropolis. 19. yüzyıl meyvesi sanayi kapitalizmi yabancılaşmasını, mesih kavramıyla çarpıtarak dogma olgularda sıklıkla dile getirilen kurtarıcı kavramının insanoğlunun var oluşundan gelen bireysel odaklı kolektif acizliğini yüze çarpıyor.
Metropolis’in efendisi Freder, insan entrikası dolambacında megolamanlık gibi tipik insani dürtülerin döngüsel yansıması. Sosyalist biçimde küllerinden doğan Freder’in oğlunu (işçi gibi çalışmaya başlıyor…) filmin sonunda çocukları kurtarırken göstermesi, masumiyet kavramıyla yeniden kurulacak daha adil bir düzenin yozsuz, hümanist suretini betimliyor. Mucit Rotwang, Metropolis’in ortasında zamana yabancılaşmış değerlerin günümüz süper güçlerinin geleneklere ve eski karanlık ritüellere yatkınlığını sembolize ediyor.
Geleceğin insanı robot kadın ise bilim ve fen eseri makinenin, dünyevi insan değerlerinin mekanikleşen halini yansıtışının yanında insandan dünyaya ve gelecek nesillere yayılacak-kalacak kötülüğün en açık öngörüsü olma niteliği taşıyor… Sonun, mutlu ve ideal biçimde gerçekleştiğini söyleyebilirim fakat bu bir şekilde dengelerin yeniden bozulmayacağı anlamına gelmiyor elbet. İnsanların ve sistemlerin incecik bir denge olduğunu vurguluyor genel olarak. İşçilerin isyanına karşı koyan katil güvenlik güçleri, Sodom ve Gomore kaderlerinden işçilerin uyanışsal devrimi sayesinde kurtuluyorlar. Metropolis her şeyin ötesinde tek bir şeyi öğütlüyor seyircisine; tekbencilikten ırak, eşit, kollektif düşünüşün egemenliğini.