Bir kibrit, gri rüzgarın gri bulutları dağıttığı şehre düşüyor.
Kibrit, gecenin gündüze bağlanma vaktinde barış isteyen karıncaların yolunu kesiyor.
Zamanın birinde, ceketi üstüne yakışmayan bir göz altı torbası varmış. Neden isminin bu olduğu bilinmez, astım kestim naralarını çok severmiş. Bu göz altı torbasının eline geoit değil de daha biçimsiz bir dünya vermişler. Al bundan güzel bir şekil çıkar, dünyamızın şekli çok güzel olsun demişler. Göz altı torbası temelden başlamış tabii. Düşünceleri sömürmüş, duyguları sömürmüş. Yetmemiş göz altı torbası, şekilleri, biçimleri, sevgileri, farklılıkları, çocukları, gençleri, kahvedeki bilim adamlarını, bilim adamlarının içindeki kahveyi… Hepsini sömürmüş.
Zamanın ikisinde, üç katlı bir dünya kurmuş göz altı torbası. Oval, yukarı çıkılan katlarda daha da küçülen, üçüncü katı hafif yukarı kıvrımlı, hardal sarısı ile koyu kahve ortası. Üzerine de bir gülen surat kondurmuş. Eee… Bu şekle sahip olsam ben de gülerdim.
Zamanın üçünde, yaktı göz altı torbası. İnsanlar tam ‘BARIŞ’ diye bağıracaklardı. Belalarını sevdi göz altı torbası. “Bizi bu torbanın eline veren kim? Biz boka benzemek istemiyoruz, biz kardeşiz, bizi korkutmayın, biz biriz” diyemedi karıncalar. Demek isteyen tabutunu elinde taşır bu yerde. Üstünde muhtemelen ‘barış, kardeşlik, birlik’ yazar tabutunun. Dini duyguları yıpratılmış, imanı zedelenmiş veya yeryüzünün en abdestlisi olan karıncalar da tabutsuz ölürler en ufak patlamalarda. Tabutsuz ölmek… Ne acı. Üstüne anlık da olsa serecekleri bir kefen yok. Göz altı torbasının ilerleyen planları neler bilinmez. Bugün bu bok şeklindeki semtin Ankara kasabasında duyulan ses, bağıranın da bağırmayanın da kulaklarını çok rahatsız etmiş olacak ki, acıdan öldüler. Bu yerde normaldir. İnsanlar, karınca insanlar ya da insansı karıncalar hep acıdan ölürler. Kimisi dağda asker, kimisi gerilla. Kimisi sokakta barış diyen, kimisi umursamaz yoldan geçen. Kimisi yerçekimine yenik bıyıklı, kimisi abi, abla(!). Kimi 15’inde elinde ekmek, kimi 20’sinde çantasında kitap. Kimi göz altı torbasının askeri, kimi bok çuvalının. Bu yerde karıncalar acıdan ölürler. Kim oldukları fark etmez. Günahsız olduğumuza inandırmayalım şimdi kendimizi.
Zamanın dördündeyiz. Savaşın da ciğeri solsun, barışın da. Güneş görmeyen bu yer, nefes görsün biraz mümkünse tabii. Göz altı torbasının içindeki çöp damarlar pes etsinler. Kara yılanın başını bebek karıncalar ezsin.
Zamanın beşinde, şekilsiz, aitsiz bir bebek karınca doğsun. Tarihin tüm savaşlarından çıksın gelsin. Elini uzatsın boşluğumuza ve kurtarsın bizi.
Biliyorum zamanın altında yahut altısında bir duyan var bizi, bir yaratan, bir gören, bir anlayan. Peki bu çirkinlik niye? Niye yeni doğmuş bebeğin alnındaki koyu kan? Lohusa kadının kimsesizliği, vicdanı yerle bir adamların hükmü niye? Kitabımız mı eksik? Biz mi? Tövbe Haşa! Tövbe Haşa karanlığa! Peki neden emzikli bebeklerin kundağıdır mezar? Nedendir insanın ırkının olması? Tanrı var. Tanrı duy!
Zamanı yedik. Zamanın yedisindeydik. Toz bulutu çekildi bugün karıncaların kasabasına. Emek öldü. Barış yıprandı. Hak tükendi. Nefes soldu. Kardeşlik zalim karıncaların ayakları altında ezildi. Zorbaların zorbası medya, seksen altı tane iyi niyetli karıncanın bomba nüfuzuna hapsolmuş bedenlerini paylaştı. Ölüm bugün de doğallaştı. Doğallığından bugün de bir şey kaybetmedi ölüm. Göz altı torbasına bir lafım yok çünkü başka bir göz altı torbası lanetlemişti onu. Tutmadı. Daha yaşlıcaydı, daha gaddar. Sözüm, eli tetiğe sürükleyip insan öldür diye emir verene. Bu yolda öl de, tabutunu bayrağa saralım diyene. Sözüm, faşizmi damarlarına işlemiş dağ magandalarına. Sözüm sağa. Sözüm sola. Sözüm sana, bana, ona, herkese. En çok da keleşe, mermiye, topa, tüfeğe. Ve sen karınca kardeşim, sakın benimle bir olup bunlara dur deme. Dur dersen ölürsün. On beş yaşlarında günahsız bir bedeni getirip patlatırlar gözünün önünde. Dur dersen bu, temelli bir yok oluştur. Öldükten sonra şerefli ya da şerefsiz yaparlar seni gönüllerince. O yüzden öl kardeşim. Git bir ada vapurundan at kendini denize.
Zamanın sekizi.
Zamanın eksiği. Bugün de göz altı torbasının keyfi, şöhreti yerinde. Zalim karıncalar ölüm peşinde. ‘Bugün de acıdan başka bir şey değiliz.’ Bir gören var, bir duyan, bir anlayan. Sığınmamız O’nadır. Şimdi doğmamış çocuğum, emzikli karıncam, kalem tutamamış, patiği kanlı yavrucak! Affet bizi! Çıkar şu bucaksız insan olma lekesini gömleğimizden. Affet bizi doğmamış karınca. Seni bu çirkinliğe sürüklememeliydik.
Tanrı var, Tanrı duy !