İnsanlar okumaya başladı mı, doğanın bir kitap olduğunu fark etmeleri pek de zaman almıyor. Evet, bu kitabı (“Doğa Kitabı” gibi bir isim vermek yerine “Doğa Yasaları” deniyor. Sanırım bu kitabı okumanın edebî bir tür olmadığı, seküler bilimlere itaat ettiği düşünülüyor ama öyle değil; hem edebî bir eser hem de tam bir eğitim kitabı bu. Bundan dolayı, ona bir isim verme çabasını bir kenara bırakıp okumaya başlamanın daha anlamlı olacağını kim inkâr edebilir?) kimin yazdığı hakkında düşüncelere dalmak da gayet güzel bir çaba olarak görülebilir… Biz sayfaları çeviriyoruz (Ki bunu da sağa-sola bakınarak, dikkatimizi çeken bir şey olursa ona yoğunlaşarak ve anlamlar yüklemeye başlayarak gerçekleştiriyoruz…) ve birkaç damlanın birbirine karışmasına, birkaçının ise karışmamasına denk geliyoruz. “Tıpkı insanlar gibi…” diyoruz, “Tıpkı düşünceler gibi…”
Bazı sıvıların yüzey gerilimlerinin diğerlerine oranla fark göstereceğinin bilincindeyiz. Hangi sıvıların hangi sıvılarla karışmayacağı ve hidrolik alanlarda kullanımıyla birlikte nasıl avantajlar sağlanabileceği konusunda meraklanıyorsanız, gidin araştırın. Ben burada sadece yağ ile suyun birbirine karışmaması örneğini vermekle yetineceğim.
Spesifik bir türde olan yağ damlası, aynı spesifik türe sahip bir yağ kütlesinin üzerine düşerse toplam kütleye karışır çünkü yüzey gerilimleri eşittir. Aynı şey, spesifik bir türdeki su için de geçerlidir. Evet, tüm sıvılar için bu geçerlidir; tıpkı insanlar ve düşünceler için de geçerli olduğu gibi…
Her bir insanı bir damla gibi görürsek, her birinin spesifik olarak aynı durumda bulunamayacağını ama yine de her birinin birbirine yakın özelliklere sahip olacağını tahmin edebilirsiniz. Düşünceleri ayrı bir tarafta inceleyeceğimiz için, şimdilik insanların dış görünümlerine (yüz hatları, giyim tarzı, konuşma şekli, saç yoğunluğu [Bunu cidden kafaya takanlar var.], göz rengi vb.) odaklanacağız. Röntgenci olduğumuzdan değil; “Doğa Kitabı” ya da “Doğa Yasaları” adlarından birini vermeyi beğenmediğimiz kitabı okumak için yapacağız. Sonra bir de ne görelim; belirli kriterlere sahip ve daha önce hiç tanışmamış olan insanların, sebeplerini bilmedikleri şekilde birtakım insanlarla iyi geçinebildiğini görelim. Bakın; henüz hiçbiri tanışmamış, düşünceler tartılmamış ama insanlar sanki bir birlikmiş gibi iletişime geçebiliyor. Bunun sebebi; insanların sahip olduğu etki alanlarının yüzey gerilimlerinin birbirine gayet de yakın olmasından kaynaklanıyor (Birisi de çıkıp “Spiritüalizm, nedir? Bilir misin?” diye sorarsa, “O başka konu.” cevabını alacaktır.).
Doğal yüzey gerilimlerine bakarak birbirine karışan bu insanları bir yana bırakmanın vakti geldi çünkü bizim “toplum”dan ziyade “kitle” olarak adlandırdığımız insanlara geçme vaktimiz. Toplumda kimse kimsenin düşüncelerine maruz bile kalmadan bir arada yaşayabilir ama kitleler bir düşünceye, inanca, ülküye, tutuma ya da aklınıza ne geliyorsa, ortak bir değere sahip olması gerekmektedir. Kendilerinden önce bu gezegende yaşamış olan insan canlılarının ortaya koyduğu bazı fikirleri akıllarında tartan insanlar, mantık ya da duygu sezileriyle bazı fikirleri kabullenecek ve kendi yüzey gerilimlerini oluşturacaktır.
Yüzey gerilimleri, bu kitleler içinde de her bir birey için farklıdır. “Para, diye bir şey olduğuna inanmıyorum.” diyen birinin kapitalist kitleye karıştırılmaya zorlanması gibi, “Hayvanları ve hayvan ürünlerini tüketmenin kötü şeyler olduğunu düşünüyorum.” diyen birinin Türkiye Kasaplar Federasyonu’nun yönetimine getirerek o kitleye karıştırılmaya çabası da boş bir uğraş gibi görünmektedir. Yüzey gerilimleri oldukça farklı olan bu insanî düşünceler, mümkünse yan yana pek gelmemelidir çünkü birbirlerine karışmadıkları gibi birbirlerini birbirlerine de benzetemez ve boş çatışmalar içerisinde ömür yitirirler.
Doğal yüzey gerilimlerinin birbirine karışmasını, toplum oluşturmasını engelleyen durumlar da olabilir. “Bir arada olmamız, doğal olarak, mümkün değil.” diyebilir bazı insanlar. Gelin görün ki yapay yüzey gerilimli kitleler için bu geçerli değildir. Çünkü toplum içinde farklılık gösteren düşüncelere verilen tepkiler varken kitlelerde ise düşüncenin kendisi kitleyi oluşturur, içerisindeki farklılıkları görmezden gelir. Örneğin, siyasal bir partinin üyesi dolandırıcılıkla suçlanırken (Suçlanmak, ne kelime? Dolandırıcılığı kanıtlanmışken…) aynı partinin diğer üyeleri “Bu insan canlısı bizim kitleden. Görmezden gelelim ki bize bağlılığı artsın.” diyebilir. Yapay yüzey gerilimlerinde faydacılık ön planda olmak zorundadır ve bu ön plan kişiler için değil; kitlenin çıkarlarını sağlama almak içindir. “Sizinkiler hırsızmış.” gibi söylemlere denk gelenler, “Hırlı ya da hırsız, ne fark eder? Davası için çalışan bir insan canlısı bu…” cevabını da verebilir. Evet, belki “insan canlısı” terimini kullanmayabilirler çünkü kitlelerde “insan” teriminin pek bir önemi yoktur.
Sayfaları çevirmeye devam edelim ve yüzey gerilimlerinin bir damlaya nasıl şekil verdiğini görelim. Evet; farklı yüzey gerilimleri, damlalara farklı görünüşler de getirir. Kitlelere sahip olmak isteyen kişiler de bu farklılıkları genellikle gözle görmek isterler. Bir Beşiktaşlı’nın, Galatasaray formasıyla dolaşmasını istemezler (Ya da kız isteme meselesi vb. bir durum vardır, kayın babacağızına sevimli görünmek isteyen ve fanatiklik nedir, bilmeyen birinin kendi kitlesinin fikirlerinden feragat ederek yanıltıcı bir yüzey gerilimi sunması da mümkündür.) ve yapay yüzey geriliminin etkileri de sadece o yapaylığın konu edildiği yerlerde varlığını sürdürür. Herhangi bir takımı tutmayan kişi sizin formanızın ferah olup olmadığını sorar, tuttuğunuz takımın size olan faydalarını değil…
Ben okumaya devam ederken şimdilik burada sayfaları “şlak” diye kapatayım. Bu ses efektinin gelmesinin sebebi de damlaların kendisi. Yüzey gerilimleri yüksek olmasalardı yapıştırıcı olarak da kullanılabilirlerdi ama gayet şıpır şıpır yerlere denk geldik. Yapışkan insanlar ve yapışkan düşünceler, sizlerin tarafından düşünülecek başka bir konu olsun… Ben başka sayfalara geçiyorum!