Çok sesli koroların zirvelerini düşünelim. Ne kadar kalabiliriz o heyecanlarda? Biter. Bitti. Yine çıkacak ve bir öncekinden daha sert bir şekilde tekrar düşecek. Oyunumuz bu. Bu bizim vazgeçemediğimiz tek kurgu: Doğmak ve ölmek.
Çok hızlı gittik sanırım ya da “Aklımızı çok farklı yerlere sürükleme riski olan yanlış kelimeleri seçtik.” de diyebiliriz. Dedik de. Bıktık. Bir insanın temelini kuran “özgüven” olgusunu kaybettik. Yok olduk. Tekrar var olacağız.
Beni cani bir birey gibi gösterebilir ancak her yittiğimde/tükendiğimde, damarlarımda taşıdığım genomik verilerden midir nedir, etrafımda ne kadar değişken varsa hepsini yok etmek istiyorum. Kontrol kaybı olmasındansa, benim de içerisinde bulunduğum, bu evrenin yok olması çok daha faydalı görünmekte. Bazı zamanlar evreni yok etmek istemesem de etrafımdaki birkaç aklıevvel varlığı talan etme niyetimin olmadığı söylenemez. Evet, atalarımızdan farkımız yok, hükmetmek istiyoruz ve bu hissiyatı elimizden kaçırınca da her şeyi yok etmek istiyoruz.
Gayet güzel bir şekilde hissiyatlarımızı yaşarken diğer taraftan da toplum içerisinde güvenli bir çevre edinmek için kurulan düzeni hatırlıyoruz. Düşünsenize; size iftira atan yolsuz ve şerefsiz bir varlığın kellesini koltuk altınıza alıp meydanda dolaşamıyorsunuz. Bırakın size iftira atmalarını, sesinizin çıkamadığı bir anda başınıza kötü bir şey gelse yine kelleler o gereksiz bedenlerin üzerinde kalıyor…
Evet, buydu sanırım… Doğru ilacı aldığıma eminim. Canın çok sıkkınsa Sudafed de iş görür, bebeğim. Yok, hayır… Kimseye zarar verme niyetinde değiliz. Kimden ne zarar gördük ki bu güne kadar?
Duygularınızı çorba ettikten sonra onu soğutup içine pisleyen mi oldu, güveninizi sakız misali çiğneyip sonrasında da patlatan mı var, okulunuzda ne kadar da gereksiz bir varlık olduğunuzu hatırlatan mı var, işyerinizde sizi demoralize etmek için tüm soyluluğunu ve şerefini hiçe sayan turşular mı gördünüz, trafikte kasap olanın anasına meslek mi beğenemediniz, ki genelde gerçekten suç annelerin ve babaların mı, tek bir sefere mahsus kimseden teşekkür mü işitmediniz, ara sıra kendinizi organik robottan farksız mı hissettiniz? Size soruyorum, size! Kimden ne zarar gördük ki bu güne kadar?
Domuz çiftliklerinde dolaşanın da üstü başı pis olur. Bizim de yolumuz böyle çiftliklere düşmüş demek ki bitcoin almak yerine buralarda dolaşır olmuşuz. Pisiz be, leş, öğk!
Fikir çöküşleri de ancak yukarıda anlatılan temalardan doğar. Sağlıklı fikirler üretememeye başladığınızda etrafınıza bakmanız gerekir. Sonrasında ise seçim tamamen sizin. Ya üstünüzü temizlemeye çalışmakla ya da etrafınızı temizlemeye çalışmakla zaman kaybedersiniz… Yine kirleneceksiniz. Unutmayalım ki domuz çiftlikleri böylesine pislik sunmaktan başka işe yaramaz.
Çok hızlı gittik sanırım ya da hâlâ olduğumuzu sandığımız o yerdeyiz.