Kahvaltı bitti. Bir, iki, üç, dört, beş, altı. Zeytin kâsesi dolaba. Yedi, sekiz, dokuz, on, on bir, on iki. Peynir tabağının kapağını sıkıca kapa kurumasın; geri dön: on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz: peynir dolapta. Buzdolabını kapa, ocağa dön; bu adımdan sayılmaz, çayın altını kapa. On dokuz, yirmi. Musluğu aç, tabakları ve kaşık-çatalı sudan geçir; eğil bulaşık makinesinin kapağını aç. Akıttığın bulaşıkları makineye diz. Nerede kalmıştık? Yirmi bir, yirmi iki, yirmi üç. Masadan servisi al; yirmi dört, yirmi beş, yirmi altı. Mutfak lavabosuna silkele, yirmi yedi, çekmeceye koy. Daha çok var. Neyse, şimdi yatağı topla bakalım. Yirmi sekiz, yirmi dokuz, otuz. Evet, otuz. Yorganı katla. Otuz bir, otuz iki: sandalyenin üstüne koy. Otuz üç, otuz dört, otuz beş: yastıkları topla. Otuz altı, otuz yedi, otuz sekiz: yastıkları sandalyeye, yorganın üstüne koy. Otuz dokuz, çarşafı topla. Kırk, pencereyi aç. Kırk bir, çarşafı silkele. Kırk iki, çarşafı ser: kırk üç, sağ tarafın baş kısmı döşeğin altına sok; kırk dört, sağ tarafın ayak tarafı döşeğin altına. Kırk beş, sol tarafın ayak kısmı döşeğin altına; kırk altı, sol tarafın baş kısmı döşeğin altına. Kırk yedi, kırk sekiz: yastıkları al. Kırk dokuz, elli, baş tarafa yerleştir. Elli bir, elli iki, yorganı al. Elli üç, elli dört: yorganı ser. Elli beş, elli altı, sağ yandan çekiştir düzelt. Ne de elli ayaklıyım! Elli yedi, elli sekiz, elli dokuz, sol yanından düzelt. Oh! Elliler bitti. Altmış, altmış bir, altmış iki. Pijamalarını katla. Altmış üç, altmış dört: pijamalar sol yastık altına. Altmış beş, altmışaltı. Ne biçim bir sayısın sen altmış! Altmış. Artmış gibi. Atmış gibi. Almış gibi. Ama değil. “Üst”müş gibi de değil: sadece “Alt”mış. Bir varmış, bir yokmuş. Altmış varmış. Yok olmaz. Bütün gün hep saysam bu altmış -evet altmış!- metrekare evde beş bin adım atamam ben.
Öyle diyor TV’deki doktor. Hiçbir şey yapamıyorsanız da günde beş bin adım atın, diyor. Böylece sağlıklı kalın, diyor. Bu evde beş bin adım atacak yer yok, bilmiyor. Ama doktor da zaten evde atın demiyor. Açık havaya çıkın, adımlarınızı tempolu tempolu atın diyor. Bir keresinde yürümüştüm öyle. Çamlıca Parkı’na gitmiştim, beş bin adım ne kadar sürer hesaplamak için. Ama yüzden sonrasını saymak zor oluyor, hele öyle tempolu ve tık nefessen! Adımsayarlar varmış gerçi, ama geçti artık alamam. Bu evde yaşayacağım daha kim bilir ne kadar. Ev mahkûmiyetini ben kendim kendime kestim. Cesaretimden değil, korkaklığımdan. Bari yüze tamamlayayım adımlarımı. Burada duvara – yok canım bir kâğıda – bir çizik atarım her yüz adım için. Akşama kadar ne olur görürüz. Altmışta kalmıştım. Altmış küsur. Neyse, altmışın ortasından devam: altmışaltı, altmış yedi, altmış sekiz, altmış dokuz, yetmiş: ocağa kahve sür. Yetmiş bir, yetmiş iki, yetmiş üç, sigarayı al, yetmiş dört, yetmiş beş: kahveyi fincana koy. Yetmiş altı, yetmiş yedi, yetmiş sekiz, yetmiş dokuz. Otur, yak bir sigara kahvenin yanına. Nasıl ama Yetmiş Efendi? Yetmiş artık, buraya kadarmış, değil mi?
Bu son keyfin olabilir, daha da çıkar keyfin keyfini, kayfenin keyfini. Kayfe diyen var kahveye. Sigaranın ilk dumanıyla kahvenin mis gibi tüten kokusu bir araya gelince, işte ona kayfe diyorlar, bence yani. Tek içiyorsan, sigarasız, o zaman adı kahve. Şimdi benim bu içtiğim kayfe yani. İnan bana. Evet, bu son keyfin olabilir, çıkar kayfenin keyfini bakalım. Bir küçük tahmin, bir dikkatsiz sözcük, belki bir ihbar -ki hiç beklemediğin yerden çıkan soru gibi – bitirir keyfini; öyleyse savur dumanını, hâlâ sokağı seyredebiliyorken geniş pencereden. Fincanın Limoges, sigaran Camel.
İyi gidiyor sayma işi. İlerlediğimi hissediyorum. Evet, yerimde saymıyorum, ilerliyorum. Seksen. Akşama bir yemek yapmak lazım. Seksen bir, seksen iki, seksen üç, seksen dört: buzdolabını aç, seyret. Ispanak, geçen günden arta kalmış mayalı hamur, sucuk, kereviz, yoğurt. Mayalı hamuru değerlendirmeli. Çıkart dışarı. Seksen beş: tezgâha koy. Seksen altı, sucuğu al. Seksen yedi, sucuğu tezgâha koy. Seksen sekiz, ıspanağı al, seksen dokuz, tezgâha koy. Doksan: Buzdolabını kapa. Doksan bir, sucukları kes küçük küçük. Tezgâhın önünde kıpırdanman adımdan sayılmıyor gülüm. Un dök biraz tezgâha, evet bu adımı sayabilirsin: doksan iki! Hamuru küçük küçük aç, sucukları doldur içlerine ikişer, üçer. Yağlı kâğıdı al, doksan üç müydü? Evet, doksan üç, doksan dört. Kâğıdı tepsiye ser. Poğaçaları tepsiye diz. Hala doksan dörttesin. Fırını çalıştır, doksan beş ve yumurtayı al dolaptan, doksan altı yumurta sarılarını sür poğaçaların üstüne, şimdi fırına ver. Her şey olduğun yerde, ne güzel! Adımlar çoğalmıyor ama güzel sanki. Doksan yedi, doksan sekiz, süzgeci çıkar dolaptan. Doksan dokuz başla ıspanakları yıkamaya. Her birini tek tek yıka. Bitince bir de toplu olarak yıka. İçine sinmezse, bir daha toplu olarak yıka. Doksan dokuzdasın hâlâ. Unutma.