Aslında bu yazı, Ermenice’nin, Fransızca’nın, Almanca’nın, İtalyanca’nın, Çince’nin vs. Önemi başlığıyla da yazılabilirdi..
Nedense günümüzde Türkçe’ye sahip çıkmaya yönelik çabalar daima Milliyetçi düşüncenin bir girişimi gibi algılanıyor ve bu çabaya destek olanların siyasi amaçları olduğu düşünülüyor…
Bu düşüncenin de gerçeklik payı yadsınamaz… Ama benim burada değinmek istediğim unsurlar yukarıdaki düşüncelerden çok farklı amaçlar güdüyor…
Gördüğü rüyayı, kurduğu hayali, düşünüp ürettiği fikri ifade edemeyen, yeterli cümlelerle kendine dahi anlatamayan bir insanın kendine, kendinden hareketle ait olduğu topluma bir faydasının olacağını düşünmek zoraki bir çaba olur. Bize TDK mantığıyla dayatılan, hiçbir duyguya hitap etmeyip sadece masa başında sistematik olarak üretilen kelimelerin cümlelerimizde kullanılmasını kast etmiyorum hiç şüphesiz. Bir çocuğun annesinden, babasından duyduğu, öğrendiği, doğduğu, büyüdüğü çevreye ait olan ağız özelliklerini yansıtan cümlenin toplum içinde değişime (tahribata) uğrayıp yavan bir hal almasından bahsediyorum… Ayrıca aynı anlamı karşılayan bir çok kelimenin ülkenin geneli tarafından bilinirliğini tesis etmek yerine, yoğun çabayı yabancı dilden dilimize giren kelimelere zoraki anlamlar üretmekle geçiren anlayışı da değiştirmek gerekiyor.
Yapışkan bir cismi yapıştığı yerden ayırmak için kullanılan “kavlatmak” kelimesinin daha batıya gittikçe ne anlama geldiğinin bilinmemesi ve yerine daha yavan ve tam olarak kastedilen anlamı karşılamayan “çıkartmak” kelimesinin kullanılmasıdır dilimize zarar veren.
Türkçe’ye değer vermeliyiz. Her yörenin ağız özelliklerini yansıtan kelime ve cümleleri gün yüzüne çıkarmalıyız.
Üniversitelerin Edebiyat ve Filoloji bölümleri Ağız Sözlükleri üretmeli. Tek-tipleştirme akımının bir sonucu olan “İstanbul Türkçesi”ne biat etme anlayışını değiştirmeliyiz. Bu zihniyeti değiştirmeliyiz.
Eskiden zengin bir yapıda olan İstanbul / Osmanlı Türkçesi, Şiir’in de zenginleşmesine yol açıyordu. Ancak günümüzün etkileyici şiir yazan Şairlerinin büyük çoğunluğunun Anadolu’nun zengin ağız yapısı olan yörelerinden çıkması da aslında kelime dağarcığının geniş olmasının öneminin Edebiyat’a katkısını ortaya çıkarıyor. Bu da gösteriyor ki, dilimizle ülkemiz insanlarının farklı ağız özelliklerini içselleştirerek yapacağımız her değişiklik Edebiyatımıza ve Dilimize fayda sağlayacak.
Türkçe’ye sahip çıkmanın İstanbul’un günümüz Türkçesine sahip çıkmak olmadığını idrak ederek Türkçemize sahip çıkmaya başlayabiliriz..