Birleşik Amerikalı ünlü yazar Arthur Miller tarafından 1948 yılında bir tiyatro oyunu olarak kaleme alınan eserin ilk gösterimi, Şubat 1949′ da New York Morosco Theatre‘ da yapılmış ve çok beğenilmişti.
Eser, ünlü film yönetmeni Elia Kazan tarafından aynı yıl beyazperdeye uyarlanan haliyle de izleyicilerin büyük ilgisini gördü. Filmin, salonlarda günlerce devam eden kapalı gişe gösterimi ve elde edilen yüksek gişe hasılatları yapımcılarının yüzünü güldürdü. Satıcının Ölümü, 1950’li yılların başlarında ardı ardına birçok ülkenin devlet ve özel tiyatro sahnelerinde, çevirileri ve yerel oyuncu kadrolarının performansları ile sergilenmeye başlandı. Elde ettiği üstün başarıyla Pulitzer Drama Ödülü‘ne lâyık görülen eser, böylece klasik dramalar listesindeki yerini de almış oldu.
Oyunda, aktivitesini ve zamanın satış tekniklerine ayak uydurma becerisini büyük ölçüde kaybetmiş yaşlı bir satıcının, içine düştüğü ekonomik sıkıntılar nedeniyle çektiği ızdırap, bu halin sebep olduğu bunalımları ve geçmişindeki hatalarını sorgulaması konu ediliyor.
Devlet Tiyatroları 2014-15 Sezonu Gösterim Programına alınan 150 dakika ve iki perdelik oyun, Orhan Burian çevirisi ve Zafer Kayaokay rejisi ile şu sıralar Ankara ve İstanbul sahnelerinde dönüşümlü olarak tiyatro seyircisi ile buluşmaya devam ediyor.
Dekor tasarımlarını Savaş Çevirel, kostüm tasarımlarını Sevgi Türkay, ışık tasarımlarını Çetin Atay ve müzikleri Can Atilla‘nın yaptığı oyunda baş karakter olan Satıcı (Willy Loman) rolünü üstlenen Erdal Küçükkömürcü, canlandırdığı karakterin o anki ruh halini; hareketleri, mimikleri, etkileyici ses tonlamalarıyla tam anlamıyla ‘ayakta alkışlanacak’ bir sahne performansı olarak izleyicilerine sunuyor. Doğrusu, Satıcının Eşini (Linda) canlandıran Gülçin Yaşaroğlu’ nun da ondan pek aşağıda kalır yanı yok. Özellikle Willy ile Biff arasında geçen tartışma ve oyunun son sahnesindeki etkileyici performansıyla, Yaşaroğlu da Küçükkömürcü kadar görülmeye değer olduğunu kanıtlıyor.
Satıcının Büyük oğlunu (Biff) canlandıran Buğra Koçtepe, ebeveynleri tarafından gücü ve yeteneği üzerinde başarılar beklenen büyük evlat rolünü, küçük oğlunu (Happy) canlandıran Kutay Sungar ise hayatı ti’ye alan, sorumluluktan uzak bir hayta rolünü başarıyla oynuyorlar.
Satıcının belki de tek ve gerçek dostu konumundaki komşusu Charley’ i canlandıran Şahap Sayılgan, ölen ağabeyi Ben‘i canlandıran Can Öztopçu ve patronu Howard Wagner‘i canlandıran Neşet Erdem de ortaya koydukları oyunculuk becerileri ile göz dolduruyorlar. Toplam 16 sanatçının çeşitli roller üstlendikleri oyunda, rolünün hakkını verememiş, izleyici gözünün ister istemez takıldığı bir oyuncu yok. Bununla birlikte, kalabalık sahneler ve çoklu diyaloglardaki yer paylaşımlarını çok başarılı bulduğumu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Müzikler güzel, ses şiddeti kararında. Işıklandırmada zafiyet oluşturan bir durum yok. Dekorların seçimi ve fonksiyonelliği bakımından da bir yetersizlik gözlemlenmiyor. Sahne dekorlarının iki buçuk saati bulan oyun süresince 4 ya da 5 kez değiştirilmesi bence çok doğru bir eylemdi. Senaryolardaki mekan kurgusu ve değişimi ile doğrudan alakalı olmakla birlikte, dekorların mütemadiyen değiştirildiği ve dolayısı ile sıkça karartılan sahnelerde seyircinin oyundan kopmaya zorlandığını düşünenlerdenim.
Sezon sonuna kadar Ankara ve İstanbul tiyatrolarında dönüşümlü olarak sergilenecek bu oyunu mutlaka izlemenizi, oyunda rol alan Devlet Tiyatrosu Sanatçılarının takdire değer oyunculuk becerilerinin yanısıra, yazar Arthur Miller’ın bugünden geçmişe doğru öykü kurgulama ve geliştirme tekniğindeki başarısına da bizzat şahit olmanızı isterim.