İnsan olmanın en temel gereksinimlerinden biri belki de “esnemek”tir hayatta. Zihin, beden ve ruh üçlüsü sınırlarından nazikçe esnediğinde, insan varoluşunun keskin köşeleri yumuşar ve yaşamla uyumlu bir ritme kavuşur.
Öğrenmeye açık olmak ve meraklılık hâlleri arasında gidip gelen bir sarkaç gibidir zihni esnetmek. Yeni bir bakış açısı geliştirmek, bir hobiye başlamak, eskiyenlere veda edebilmek, yeni insanlara ve hikâyelere dokunmak, diğerlerini anlamak ve onlara kendini anlatmaktır. İnsana ve onun davranışsal modellerine tanışık ve alışık olmaktır. Empati yağmurunda ıslanıp düşünceleri bilinmedik patikalarda serbest bırakmaktır belki de. Sahiplenmektir mesela başına gelen iyi kötü her şeyi. Seni sen yapan tüm varoluşsal kaygılarını zamanla süzmek ve azaltmaktır. Rüzgâra ve dalgalara dökmektir içini, sonra bir bahar dalında yeniden filizlenmektir. Emektir zihnin sınırlarını yumuşatarak esnetmek ve alışarak değişip dönüşmek. Eskimiş alışkanlıkların sert kabuğunu kırmadan, yeni bir zihin mevsimine uyanmak mümkün değildir zaten.
Enerjinin ve farkındalığın dansı ise bedeni esnetmekle başlar. Amaç fiziksel sınırların zorlanması değil, sınırların tanınması ve ona göre genişletilmesidir. Nefesi nazikçe eğitmek ve farkındalıkla kullanmak, bedenle kurulan bağı güçlendirir. Beden gelişip dönüşürken, kurulan bu bağ ruhu esnetir ve beraberinde içsel huzuru getirir. Esnemek fiziksel bir uzanmanın yanı sıra, insanın kendini -yeni sınırlarıyla- yeniden keşfetmesidir.
Belki de en zor olan ruhu esnetmektir. Hayatın tüm ağırlığını taşıdığını varsaydığımız bu soyut olgunun esneyebilmesi için önce hafiflemesi gerekir. Bu, bazen içten bir kahkahada kendimizi kaybettiğimizde, bazen de sürükleyici bir romanın sayfalarını merakla çevirirken kendi hikâyemizden kesitler bulduğumuzda gerçekleşir. Bazen bir kedinin başını okşarken, kurduğumuz göz temasında akan sevgi hissettirir bu hafiflemeyi bize. Hele ki affetmek, unutmak ve anlamaya çalışmak eylemleri… Bunlar ruhun en güzel esneme hareketleridir. Hayatın yükünü taşımak bir meziyet değildir; ancak o yükü anlamlandırıp dönüştürmek, insanın varoluşsal sanatı ve gerekliliğidir. Ruhun esnemesi, bu sanatı icra etme cesaretini gösterdiğimiz her anda gerçekleşebilir.
Hayat öğretileri bize sıklıkla katı ve dayanıklı olmayı öğütler. Ancak hayat, katı olan her şeyi zamanla un ufak eder; ama esneyen, rüzgârın içinde şekil değiştirerek var olmaya devam eder. İnsan, sınırlarını esnettikçe yalnızca daha dayanıklı değil, aynı zamanda daha özgür hâle gelir. Sonunda bu özgürlük, insanın en saf hâliyle kendisi olmasına olanak tanır.
Esneklik, yaşamla kurulan samimi bir diyalogdur. İnsan her esnediğinde, yaşamın ritmine biraz daha yaklaşır; kök salarken göğe uzanmayı, savrulurken bile dengesini korumayı öğrenir. Nihayetinde, akışın bir parçası olmayı kabul ettiğinde, varoluşun özüne dokunur.
Bu metin; insanın zihnini, bedenini ve ruhunu tanıması, kendini dönüştürmesi ve sınırlarına meydan okuyarak yaşamla esnek bir şekilde dans edebilmesi için bir çağrıdır.
Sayı: 65