
Aşk. İhtiras. Hırs. İntikam. Entrika.
Tam bir klasik Türk filmi klişeleri değil mi? Ne yazık ki Türk sinemasında bir dönem fırtınalar estirmiş, hala da Türk dizilerinin çoğunda ele alınan konular bunlar. Böyle senaryolarla herkesin izleyemeyeceği, çoğunluğun hazzetmediği filmler/diziler. Her şey senaryoda bitiyor sanırım, bunda hemfikiriz.
Peki size bu klişelerin bir kitap serisinde olduğunu söylesem? Hem de fantastik bir kitap serisinde?
Elbette ki tüm serinin bunun etrafında döndüğünü düşünmeniz, sizi çok yanlış yönlendirdiğimin kanıtı olacak bu yazının sonunda. Fakat tüm bu bileşenleri içerdiğini düşününce, ortaya ilginç bir karışım çıkıyor. Evet, burnunuza gelen kokunun hoşnutsuzluğu, karakterlerin mükemmel yaratılışı ve genel senaryonun muhteşem kurgulanmasıyla adeta dünyadaki en güzel satırlara dönüşüverebiliyor.
Ejderha Mızrağı nedir? Kim ulan bu kitabı bu kadar harika yapan karakterler? Hani ihtiras hırs diyordun sen bizle dalga mı geçiyorsun bunların hiçbiri yok? Bu ve benzeri soruları yazının geri kalanında tartışmak istiyorum sizinle.
Ejderha Mızrağı serisi, Türkçe’ye çevrilen kitap sayısı açısından tam 52 kitaptan oluşmakta. Bildiğim kadarıyla Türkçe’ye çevrilme zahmetine girilmemiş bir bu kadar daha kitap var. Tüm bu kitaplar tek bir yazarın elinden mi çıktı? Elbette hayır. Serinin başlangıcını oluşturan 2 yazar var. Tracy Hickman ve Margeret Weis. Bu ikilinin yazdığı 20’ye yakın kitap var. Geri kalan kitaplar, Ejderha Mızrağı dünyası içinde geçen-ki adı Krynn- yan karakterlerin başrolde olduğu, asıl olayların akışına sadık yazılmış kitaplar. Ve bir çoğu da farklı yazarlar tarafından yazıldı. Ben birkaç istisna dışında başarılı bulduğumu düşünmüyorum bu ikili dışında yazılmış kitapları. Fakat sizin damak zevkiniz, benimkiyle pek uyuşmayabilir, denemenizde fayda var.
Şimdi. Bu Ejderha Mızrağı’nı yazma fikri nasıl ortaya çıktı? Asıl yazar ikilimiz, frp oynarken(fantastic role playing) Margeret Weis serinin en popüler karakterini seslendirdi, hayata geçirdi. Bir röportajlarında Tracy Hickman “o Raistlin’i seslendirdiğinde hepimiz donup kalmıştık hayranlıktan” der. Aslında bana kalırsa abartılmış bir karakter olmasına rağmen, Raistlin Majere’in hakkını teslim etmek lazım. İlk yaratılan karakter olarak, serinin başrolünde hep bir şekilde Raistlin’in olduğunu söylersek yanılmış olmayız.
Öncelikle ırkları belirtmek lazım. Klasik elf, insan, cüce üçlüsünü burada da görüyoruz( Allah Tolkien’den razı olsun). Sonra anlatmamız gereken ırk şüphesiz ki Tasslehof Burfoot’un da içinde olduğu kenderlerdir. Kenderler kısa boylu, yerinde duramayan, müthiş bir kilit açma yetenekleri olan, aynı zamanda çok fazla yalan söyleyen ve bir şeyler çalmadan duramayan haylaz ama bir o kadar sevilesi yaratıklardır. Gnomlar, cücelerin uzaktan akrabaları olup, sürekli bir şey icat etmeye çalışan canlılardır. Öyle ki icatlarından şu ana kadar hiçbirisi çalışmamıştır, bir tanesi hariç. Minotaurlar, bildiğimiz boğa-insan karışımı. Ogreler ise uzun boylu, sarı tenli, inanılmaz güçlü ve acımasız insansı yaratıklardır. Ejderhalar ise renklerine göre çeşitlendirilmiştir; beyaz, yeşil, kırmızı, mavi, siyah, bronz, altın, gümüş. Ejderhaların da, insanlar gibi iyileri ve kötüleri vardır. Müthiş bir büyü yeteneklerinin yanı sıra dünya üstünde büyük güce ve etkiye sahiptirler. Son olarak bahsetmemiz gereken ırk ise; ejderanlar. Ejderanlar sonradan kraliçe Takhisis tarafından yaratılmışlardır. İnsan boyunda, kertenkelemsi, kanatları olan, çok zeki olmayan yaratıklardır. Bunların da büyücüleri bulunmaktadır.
Bu seriyi diğer tüm serilerden ayıran en büyük özelliği, çok tanrılı bir dünyaya sahip olmalarıdır. Öyle ki tanrılar insanlarla konuşur, onlarla iletişime geçer, hatta dünyaya dokunabilirler(yani bir surete bürünüp dünyaya inerler). Bütün tanrıların babası ise Kaos’tur. Kaos’un en büyük çocukları ve en büyük tanrılar ise Paladine, Takhisis ve Gilean’dır. Takhisis, Karanlıklar Kraliçesi’dir. Yani kötülük saçar. Paladine savaş tanrısıdır, iyilik tanrısı. Gilean ise denge tanrısıdır. Bu üçü dışında yüzlerce tanrı bulunmaktadır. Her birinin kendi inananı vardır.

Seriye dair bir başka ilginç ayrıntı ise, büyücülük konusunda olandır. Büyücülük vardır, aslında biraz da bizim bugün bildiğimiz şekilde, fakat büyücü gücünü aydan alır. Tahmin edeceğiniz üzere üç çeşit büyücü tipi var, beyaz cüppeli, kırmızı cüppeli ve siyah cüppeli. Bu üç büyücü tipinin gücünü aldığı üç ay Lunitari, Solinari ve Nuitari’dir. Nuitari kara büyücülere, Solinari beyaz cüppeli büyücülere, Lunitari de kırmızı cüppeli büyücülere güç verir. Bunlar aynı zamanda üç büyük tanrının da çocuklarıdır.


Şimdi karakterlerimizi anlatmaya başlayalım.
En popüleri Raistlin Majere bir büyücüdür. Zayıf bir çocukluk geçirmiş, büyü hayatının her şeyi olmuştur. En başta söylediğimiz hırs, Raistlin’in göbek adı gibi bir şeydir. Kardeşi Caramon Majere, tam bir savaşçıdır. Aslında gerçekten de bir savaşçıdır kelime anlamıyla. Raistlin’in tam tersi bir çocukluk geçirmiştir. Yani normal bir çocukluk. Kardeşini çok sever, sürekli onu korur. Tanis Yarımelf-ki benim favori karakterimdir- adından da anlaşılabileceği gibi bir yarım elftir. Kendisi bir piçtir. Annesi babasıyla evlilik yolundayken bir haydut tarafından kaçırılmış ve tecavüze uğramıştır. Karakterlerimizin lideri, zor kararları alan, inanılmaz bilge ve müthiş bir savaş yeteneği vardır. Tasslehoff Burfoot ise grubumuzun kenderidir. Klasik kender özelliklerini taşımasıyla birlikte inanılmaz iyi bir yüreği vardır. Flint Fireforge ise grubumuzun cücesi, Tanis’in yoldaşıdır. Altınay ve Nehiryeli Krynn dünyasında barbar olarak adlandırılan insan sevgililerdir. Sturm Brightblade ise bir Solomniya şovalyesidir. Burada bir ara bilgi olarak söylemek gerekir, şovalyelerin düsturu “est solarus oth mithas”dır. Yani “Onurum hayatımdır.” Sturm’ün bu düsturun hırslı savunucularından olduğunu belirtmeme sanırım burada gerek yok. Laurana; altın saçlı, dünyalar güzeli bir elftir. Tanis’in çocukluk arkadaşı, aynı zamanda da kuzenidir. Tika ise Son Yuva Hanı’nda çalışan, kıvırcık güzel hanım ablamız. Son olarak da(biraz da dramatik olsun diye sona bıraktım) tanımamız gereken insan, Kitiara uth Matar. Raistlin ve Caramon’un üvey ablası, “darkside” a geçmiş olan kıvırcık, esmer, müthiş çarpık gülümsemesiyle Tanis’in sevgilisi.
Kitabın başlangıcı ise bayağı ilginçtir. Krynn’de Afet olarak adlandırdıkları bir dizi doğal afet olmuş, tanrılar Krynn’i terk etmişlerdir. Bunun sonucunda bir sürü sahte tanrı türemiştir. Hikaye bu grubun-Tika haricinde- dünyanın dört bir tarafına dağılıp gerçek tanrılardan bir iz aramasıyla başlar. 5 yıl sonra Son Yuva Hanı’nda buluşmak üzere sözleşirler. Kitap, 5 yıl sonra, buluşma günlerini anlatarak başlar.
Bana sorarsanız, Yüzüklerin Efendisi serisinden çokça esinlenme bulunmakta seride. Fakat bu esinlenme hikaye açısından değil, karakterler açısından. Özellikle de ırklar açısından bulunmakta. Zaten kitap da bu arayışın sonucunu ve bu varılan sonuç üzerinden gelişen olayları anlatmakta. Yani öyle aklınızda canlanacağı gibi bir yüzük vesaire yok. Ayrıca karakterlerin gelişimi, Krynn’deki düzeni görmeye başladıkça seriyle bir bağ oluşturmaya başlıyorsunuz.
Kitapların bu kadar çok olmasının da gözünüzü korkutmasını istemem zira kitaplar nispeten kısa ve okunabilirliği çok fazla. Arkabahçe yayınları tarafından ülkemize getirilip çevrilmiştir.
Seriye başlayacaksanız sizi uyarmak istiyorum. Seride Raistlin’in hırsını, Caramon’un kardeşine olan bağlılığını, Tanis’in iki kadın arasında kalmasını, Laurana’nın kayıtsız aşkını, Sturm’ün onurunu, Kitiara’nın entrikalarını, Flint’in iyi kalbini, Tasslehoff’un saflığını, Altınay’ın cesaretini göreceksiniz.
Ve kitapları elinizden bırakmak istemeyeceksiniz!