Nil Kadar Amazon Kadar

Belki üzülüyorsun Bazen isyan ediyor, ağlıyorsun Tutunmaya çalıştığın dallarını kırıyorlar belki Umudunu solduruyorlar karanlık yürekliler… Tertemiz duyguların, sevdaların var Hayallerin nil kadar amazon kadar ırmak, Hislerin, niyetin ırmak kadar berrak Ve kıyısında insanlar var ırmağının, tutan ellerinde kir Atıyorlar kıyına…

Acer Kâinattan

Kanımca yalnızlığın tek korkusu ‘düşünmek’tir, uykusuzluğunsa baş düşmanı… Zihnimde felaketin oyunları, ve sonra bir aralık sızıyor yüzüme Nurun zerrecikleri.. Göğü arıyorum… “Bulamamaktan mı şikayetçisin” diyor… Neden duymuyorum kuş seslerini… Seher vakti duyduğun neydi diyor? Kör müydüm, sağır mıydım, sahi ya neyi arıyordum?…

Kırılma Çağı

Kabul et ki bir kırılma çağında tanıştık Ve aynı çağ ki günahlara gebe… Kafamdaki yamalı da olsa Ilımlı bir hayaldi oysa. Sustur bu ılımlı hayali Ya da yok say! Böyle kabul et Varsayalım ki bir kırılma anının rastlantılarıyız. Geçmiş de…

Bugün de Gitme

Bekle… Hala… Orada mısın? Dinliyor musun sözümü ısrarla? Beklemeye devam edecek misin? Gel… Hiçkimse bilmeden gelmelisin Sisli sabahların içinden Kendini göstermeden, sessiz ve sakin Yıpranmış sayfaların anlattığı hikayelerdeki gibi Sevginin doğduğu yerden Güneşin doğduğu saatlerde girmelisin evime. Altını çizdiğin cümlelerin…

Ağlayamıyorum

Zoraki savaşmıştık biz her defasında Çok içmiş çok çalışmış çok sevmiş çok sevişmiş Ama her defasında peyderpey bunların hepsi bitmiş Oturmuş bir dalgakıranda sonra Kahpe dünya diye haykırmış ve patlatmış klişeyi Duymayı unuttuğum kulaklarımda Hoşgeldin desen suçlusun, gelmedin desen bin…

Neredesin

Başında mavi beresi, boynunda gri atkısıyla bana gülümseyen, siyah saçlı, zeytin gözlü Can Bebeğim… Daha geçen gece, ‘gök gürlüyor’ diye korkudan, birbirimize sıkıca sarılıp uyumadık mı seninle? Sonra, salondaki yeşil koltuğa oturup hüngür hüngür ağlayışım; “Yıkanınca ellerim buruş buruş oldu,…

Bir İki Üç

Bunaldı çehremiz Dört nala koşturan kalabalıktan. Beş kala yaşandı her şey; gelmeler, kalmalar, vedalar. Altı kapısı vardı bahçesinde derebeylik kurduğumuz konakların. Yedi belaydı, bükemediğimiz bilekler. Sekiz kere el açmıştık, ulu dergahın ravzasında. Dokuz canlıydı sevmelerimiz, kaybetmelerimiz. On kere on, yüz…

İn/sandınız

Hepiniz kendinizce in/sandınız Doğruya uzak, hep uzağa yakındınız Sorsak iyi in/sandınız Geçmişi geleceğe geleceği geçmişe yakındınız.

Sonsuza Akan Çizgi

mimlenmiş dilim konuşamıyorum eksik nefesler doluyor ciğerime vazgeçmek yanlış yol görüyorum son sigaramı çekiyorum beynime kör olmuyor şarkılar ve dinlenmiyorum kırılıyor kaburga direkleri kemerimde ince bir sızı kan akmıyor hücrelerimde soğukluğum sayı doğrultusundan sonsuza doğru akan çizgi kayboluyor dokunuşların tenimde…

İkide Bir

Kucağına bıraktım yalnızlığımı Ekran parlaklığı sıcaklığında dolaşıyorum teninde Gözlerine doluyorum bir su bardağından Uyuyakalıyorum, yalnızlığımı bıraktığım yerde. Dört duvar arasında her adımın üstünden geçiyoruz Bastığın her yerdeyim Döktüğün saç telindeyim İkide bir Seni keşfetme meşguliyetindeyim. Durdurulamasa da saatler, unutulabiliyor anlık…

BİR KÜÇÜK NOT

İletişim: info@rihtimdergi.com

YAZI GÖNDER

Geçici bir süreliğine ekibimiz dışından gelen yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır.

Detaylı bilgi için tıklayınız.