Arkadaşının doğum günü vardı o gün. Nehir çalışmaktan doğru düzgün bir zaman bulup da hediye almaya çıkamamıştı. Zaten oldum olası sevmezdi hediye almayı. Sadece birine almayı değil kendine hediye alınmasından da hoşlanmazdı. Sanki borçlanmış gibi hissederdi kendini. En kısa zamanda bir şey yapıp bu iyiliğin yükünden kurtulması gerektiğini hissederdi. Karşılıksız iyilik yapılmadığını görmüştü bu yaşına kadar. İyilik borcunun olduğu insanın nasıl küstahlaşabildiğine, kendinden bir beklentisi olduğuna şahit olmuştu çok kere. Hiç kimseden bir beklentisi yoktu Nehir’in, bu yüzden kimsenin de kendisinden bir beklentisi olmasını istemezdi.
Yine aynı şey gelmişti başına. Zaten hiç ama hiç gitmek istemediği bir doğum gününe gitmeye mecbur bırakılmış, bununla birlikte mükemmel bir hediye alması beklenmişti. Alacağı şeyi o kişinin beğenmeme ihtimali bile geriyordu onu. İş güç uğraşırken de zaman bulamayıp internetten bir çanta sipariş etmişti. Öğretmen maaşıyla markalı çantalara gücü yetmeyeceği için kibar ve şık bir çantada karar kılmıştı. Arkadaşının sırf hayatıyla hava atmak için böyle bir parti düzenlediğinin farkındaydı; o yüzden hediyenin pek bir önemi de yoktu.
Selin’i düşündü. Hep mi böyleydi yoksa evlilik mi onu değiştirmişti? Üniversitedeyken aynı idealleri paylaşan, dünyayı değiştirmeye hevesli, kadının gücünü herkese göstermeye hevesli iki yakın arkadaşlardı. Atanınca hangi köyde, hangi güzel gözlü çocuklarla ilgileneceklerini, onları hayata nasıl hazırlayacaklarını düşünürlerdi. Gerçi Selin onun kadar hevesli değildi bu konuda. Yoksa bütün bu hayalleri kendi mi kurmuştu Nehir?
İş çıkışı arkadaşının doğum gününe yetişmek için köy otobüsüne alelacele binmiş, koşturarak varmıştı Bahçelievler’e. Bahçesi çiçeklerle kaplı evin kapısına geldiğinde Selin’in ona evleneceğini söylediği gün aklına geldi. Çok sevinmişti onun adına fakat sırf evleniyor diye işini bırakmasına anlam verememişti. Paraya ihtiyacı olmayabilirdi artık ama para için mi çalışılırdı sadece? Onlara ihtiyacı olan çocuklara, insanlara ne olacaktı? Hem evlilik durumundan merkeze tayini çıkma ihtimali de yüksekti. Sonuçta kocası Ankara’nın göbeğinde hatırı sayılır bir firmanın pazarlama bölümünde çalışıyordu. Onun köye taşınması söz konusu olamazdı.
Hayatının tek amacı evlilik olan kızları anlayamazdı Nehir. Hayatın doğal döngüsünde kalbini sevdiğin biriyle hayatını birleştirme fikri ne kadar cezbedici olsa da hayatta daha önemli şeyler de vardı ve evlilik bir amaç olamazdı; bir araç belki… Ne kadar çok düşünce sarmıştı kafasını. Bir el hareketiyle o ana geri dönen Nehir zili çaldı. İçeriden yüksek sesli bir müzik geliyordu. Kapıyı açan görevli kız onu içeri buyur edip masaya yiyecek taşıma görevine geri döndü. Kapının önünde elinde hediyesiyle öylece kalakalmıştı Nehir. Bu ortama nasıl uyum sağlayacağını düşünürken Selin’in cıvıldayan sesini duydu.
-Bebeğim, hoş geldin. Neden oraya dikiliyorsun, gelsene!
-Merhaba Selin. Biraz geciktim kusura bakma. Köy otobüsü şu şehir dışındaki otogara kadar getiriyor biliyorsun. Oradan taksi bulmam zor oldu.
Bakışları birden donuklaşan Selin yapmacık bir gülümsemeyle:
-Ay boşver canım geldin ya… Hem ben hatırlamıyorum artık o köyle ilgili bir şey. Milattan öncesi gibi geliyor.
Böyle bir cevabı beklemeyen Nehir afallamıştı. İçini sıkan o his gittikçe artıyordu sanki. Nehir’in hediyesine göz ucuyla bile bakmadan bir köşeye atan Selin, önceki gün gittiği mağazaya yurt dışından getirilen son sezon kıyafetlerden bahsediyordu.
-İnanabiliyor musun? Bu üstümdeki kıyafetten dünyada başka bir tane daha yok. Bundan daha güzel bir şey düşünemiyorum!
Selin huzursuzca kıpırdandı. Tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki Selin yeni gelen davetlilerden gözüne kestirdiği abartılı makyajlı bir kadına doğru süzülerek ilerledi.
Yine kalmıştı düşünceleriyle bir başına. Aynı ilçeye atandıkları gün ne kadar sevinmişlerdi oysa. Olabildiğince sık görüşüp birbirleriyle deneyimlerini paylaşabileceklerdi. Evet, hayallerindeki gibi değildi mesleği. Öğrencilerin gözünde görmeyi bekledikleri ışıltının yerinde bir boşluk vardı sanki. Bunu da kendine görev bildi Nehir. Öğrenme heveslerini canlandırmak da bir öğretmenin görevi değil miydi? Elinden geleni yaparken karşılaştığı engeller, ilgisizlik, özensizlik ve ön yargılar onun da hevesini kırmıştı. Yine de pes etmiş değildi. Öğretmenliğin hak ettiği değeri yeniden kazanacağına canı gönülden inanmakla birlikte özellikle kız çocuklarına bu dünyaya gelmelerinin bir sebebi olduğu ve potansiyellerini sonuna kadar kullanıp ayaklarının yere sağlam basmasını sağlamaları gerektiği fikrini aşılıyordu. Zordu, yerleşmiş tabuların kırılması, yeni filizlerin yeşermesi, alışılagelmiş hayatların değişmesi… Bir iç çekti Nehir. Şu anda ona fazlasıyla uzak olan bu ortamda bulunmaktan ziyade evinde, huzur dolu yuvasında sıcacık bir kahve eşliğinde kitaplarına sığınmayı tercih ederdi. Sosyalleşmek pek ona göre değildi. Kendi içine dönmek, o muazzam hikâyelerindeki insanların adımlarını takip etmek, ömür boyu sıkılmadan yapacağı tek şeydi. Yalnız kalamayan, sürekli konuşma ihtiyacı hisseden, yalnızlığa katlanamayan, dolayısıyla kuru bir kalabalıkta ömrünü tüketen insanlar ona o kadar yabancıydı ki… Canından çok sevdiği bir iki yakın dostu vardı. Onlarla zaman geçirmek ruhuna iyi geliyordu. Sonra geri kalan zamanını kitaplarıyla, kitaplarındaki karakterlerle geçiriyordu. Eskiden olsa Selin’e kitap alırdı fakat şimdi onun ilgisini çekmeyeceğinden o kadar emindi ki… Cahillik kötüydü elbette ama tercih edilen cahillik bin beterdi. Verdiği emekleri çöpe atarak “koca parası yiyen” bir kadın olmaya karar veren Selin ne düşünüyordu acaba? Okuma şansı olmayan, ona dayatılan hayatı yaşamaya mahkûm olan kadınlara bir sözü yoktu elbette. Hatta her fırsatta ev hanımlığının, çocuk büyütmenin, ev dışında bir mesleği icra etmekten daha zor olduğunu dile getirirdi. Fakat Selin… Tek derdi süslenip alışveriş yapmak, geri kalan zamanını da bunlarla hava atmakla geçiren Selin, ona çok uzak geliyordu artık.
O an bir şimşek çaktı kafasında. Sevmediği, istemediği şeyleri yapmamak konusunda söz vermemiş miydi kendine? Hem artık Selin ona son derece yabancıydı, zorlamanın anlamı yoktu.
Yerinden usulca kalkan Nehir hızlıca kapıya doğru yürüdü. Kapıyı kapatırken hayatının en özel, en güzel dönemlerinden birinin de bittiğini hissedebiliyordu.
Yazan: Özlem Işıklı