Valentino Nuri
Moda’da Nuri’nin atölyesinin bulunduğu sokak, dükkânın önüne yanaşan lüks otomobillere, pürtelaş el frenini çekip ceket düğmelerini kapıyı açmak için koşarken ilikleyen abartılmış saygı gösterileri içindeki şoförlere alışmıştı. Nuri’nin tuhaf giyimine sıra dışı yaşam şekline alışmalarından çok daha kolay olmuştu sosyete ve sanat camiasının bilindik yüzlerinin Nuri’nin atölyesine geliş gidişlerini seyretmek. Sokakta oynayan çocuklar lüks otomobili sokak başında görür görmez dükkâna doğru bir koşudur tutturur, bazıları şoföre park yeri gösterir bir kısmı tek sıra kaldırıma dizilir, heyecanlı bir bekleyişle birbirlerini dürterek ‘artiz’ hanımın şoförün açtığı kapıdan inip önlerinden geçmesini beklerlerdi. ‘Artiz’ hanımın çocuklar tarafından sevilme derecesine bağlı olarak bir alkış tufanının da koptuğu olurdu hani. Çocuklar tarafından sevilmenin ölçü birimi şekerdi. Dünya üzerinde zengin fakir ayrımı olmaksızın bütün çocukları eşit derecede sevindirebilen tek şey şekerdi.
Ağustos taklidi yapan bir Ekim günü beyaz Buick Regal sokağın başında belirdiğinde otomobili gören ilk çocuk; “Koşuuuun Banu!” diye bağırdı. Banu hem şeker hem oyuncak demekti. Yüzünde sabit gülümsemesi ile şoförün açtığı kapıdan inen Banu çocukların alkış ve bağırışlarına gerçek bir gülümseme ile cevap verdi. Saygıda kusur etmemek için el pençe divan duran şoföre kaşıyla işaret etti. Ağır adımlarla bagaja doğru yürüyen şoför özellikle yavaş hareketlerle bagajın kapağını açarken çocuklar Banu’yu unutup otomobilin çevresini sarmışlardı bile.
Banu atölyeye doğru yürüdü, kapıda kendisini bekleyen Nuri’ye;
“Valentino; canıııım!” diyerek öptü. Artiz dünyasındaki hiç kimseden bir gram dahi hoşlanmayan Nuri bu düşüncesini kendine saklamaktan fayda göreceğini bildiğinden “Banu zayıflamışsın ne güzel olmuş” diyerek kadını içeri buyur etti. Otuz iki yaşında İstanbul sosyetesinin ve sanat camiasının gözde terzisi olmayı başarmış Nuri kendisine terzi çırağı demeyi uygun görse de Gönül’ün; Nuri’nin tasarlayıp diktiği yılbaşı gecesi sahne kostümünü görünce “Kız! Nuri; Valentino gibisin Allah seni kahretmesin bu kostüm değil bir şaheser” demesi yüzünden adı Valentino’ya çıkmış bir sene içinde kimse Nuri’ye “Nuri” demez olmuştu.
“Ofise geçelim cicim, sana anlatacaklarım var!” Nuri Banu’nun koluna girdi ikinci kata çıktılar. Nuri’nin ofis dediği yaşam alanı canlı kontrast renklerle döşenmiş duvarlarında boydan boya çeşitli ebatlarda ünlü simalarla çekilmiş fotoğrafların bulunduğu, otuz metrekarelik bir yatak odası ve banyonun gizlendiği binanın ikinci katının tamamıydı. Hıdır’ın ölümünden sonra birlikte yaşadıkları evde kalmaya devam etmeyi başaramayan Nuri, evi satıp kendisine kalan mirasla apartmanı satın almış atölyeyi kurmuş üzerine ofis dediği Hıdır’ın olmadığı ama çok özlendiği yeni hayatını inşa etmişti. Eve giren hırsızın kalbine zarf açacağı saplayarak yatağında bayram sabahı öldürdüğü Hıdır’ın cansız bedenini sabah ezanında eve dönen Nuri bulmuştu. Kapıyı açtığında ezan okunuyordu holde yerlere atılmış çamaşırları görünce irkilen Nuri bir adım içeri girip salonun altının üstüne geldiğini görünce Hıdır’a seslenerek odasına doğru yürümüş her adımda içini kaplayarak benliğini teslim alan paniğe rağmen odadan içeri girip yatakta cansız yatan Hıdır’ın başına gitmiş adamı sarsarak uyandırmaya çalışmış eline bulaşan kaygan yapış yapış sıvı şeyin ne olduğunu anlamak için ışığı açmış ellerine bulaşanın kan olduğunu anlayınca çığlık atmaya başlamıştı. Feryadı duyan apartman sakinleri eve doluşmuş kapıcı polis çağırmayı akıl etmiş ekipler sabah on sularında inceleme ve ilk sorguyu bitirerek Hıdır’ı naylon bir torbaya koyup adli tıbba götürmüşlerdi. “Merhum neyiniz olur” diye soran polis müdürüne “Hayatım” diye cevap veren Nuri’yi bile şaşırtmıştı ağzından çıkan sözcük, polis kaşını hafifçe kaldırarak Nuri’yi süzmekle yetindi. Ceset torbası kapanmadan önce odaya dalarak Hıdır’ın dağılmış saçlarını elleriyle taramasına torbanın içinden Hıdır’ın elini çıkarıp avuçlarının içinde tutarak yüzüne sürüp öpmesine izin veren de polis müdürü oldu. Gözlerinden akan yaşı Hıdır’ın cansız parmaklarına silen Nuri elinin içini öptükten sonra özenle torbaya yerleştirip yüzüne uzun uzun baktıktan sonra “Tıraş olman gerek reis” diyerek torbanın fermuarını yavaşça çekti.
Kalbi Hıdır evden çıkarılırken katılaştı Nuri’nin, ne cenazede ağladı ne definde ne de mevlitte, yutkundu sadece, art arda yutkundu boğazına oturan yumruğu yutabilirmiş gibi… Banu kalantor sevgilisinin kendisine hediye ettiği otomobilin güzelliğini şımarık bir şekilde anlatırken bunları düşünüyordu Nuri, birazdan yeterince iyi bir manikürcü bulamadığından yakınacaktı koskoca İstanbul’da sonra Avrupa’nın ne kadar modern olduğundan, Paris’in güzelliklerinden tarifsiz yeteneklerinden, aşk kadını oluşundan, Banu susana kadar Hıdır öldükten sonra kimsesizliği tanıdığını düşündü Nuri. Hıdır’ın içine gösteriş katılmamış içten gelen hakiki sevmelerini çok özlediğini düşündü. Yutkundu, yutkundu boğazına yapışmış yumruğu yutmayı bu sefer de beceremedi. Hıdır’ın katili hırsız bulunamadı evde değerli gördüğü ne varsa alıp kaçmıştı hırsız, Hıdır aldığı darbe ile anında ölmüş boğuşma olmamıştı. Moda camisini dolduran cemaat cenaze namazı ve defin sonrası Nuri’ye başsağlığı dilemek için evi doldurdu. Hıdır’ın tek yakını Nuri olduğu için taziyelerin sunulacağı başka kimse de yoktu. Cenazeden üç gün sonra tanımadığı bir avukatın aradığı Nuri; Hıdır’ın bütün mal varlığının yasal varisi olduğunu öğrendi. Hatırı sayılır mirasla ömrünü vur patlasın çal oynasın geçirse bile parayı bitiremeyecek olan Nuri çalışmadan yaşaması mümkün olmadığından ibadet eder gibi çalışmaya devam etti, Vitali için çalışırken çevre edinen Nuri işine ve yeteneğine güvendiği on kişiyi toplayıp kendi markasını yaratmanın ilk adımı olan atölyeyi kurdu. Atölye bir süre sonra insanların çalışmak için araya torpil koydukları aracı buldukları ricacı oldukları bir yer haline geldi. Banu kış koleksiyonunu ısmarlarken işten erken çıkıp mezarlığa gitmeye karar verdi Nuri, çok sıkıldığında yapardı bunu Hıdır’ın mezarı başına gider uzun uzun sessizce otururdu. Elini toprağa koyar yutkunurdu. Başrol oynayacağı yeni filmin gişe hasılat rekorunu kıracağından bahsediyordu Banu, bir ara meyve salatası istemişti galiba, vızıldayan sinekten farkının olmadığını düşündü Nuri artiz hanımın. “Ama cicim Valentino sen dinlemiyorsun beniii” diye sitem etti Banu; Nuri “Kürk etol! Mermerden sedefli omuzlarına çok yakışır senin, çıkarma zahmet edip silkeleyerek atıver omuzlarından kim varsa koşuşsun toplamak için yerlerden, iki tane ilave edelim listeye!” Gözleri parladı artiz hanımın; “canııım çok hoşsun üç tane olsun dedi, bir de kürk istiyorum en pahalısından ayarlarsın sen!” Nuri “Sana her şey yakışır, tanrıça! ” dedi, kahkaha attı artiz hanım. Mutlu mesut ayrıldı atölyeden. Nuri artiz hanımın kendisinde yarattığı kasvetli gerginliğe dayanamayacağını anlayıp dışarı attı kendini güneş batmaya yüz tutmuştu ekim ağustos taklidi gösterisini zorunlu olarak sona erdirmek üzereydi. Nuri ürperdi dışarı çıkınca sonra tarih düştü aklına, Hıdır’ın doğum günüydü ürperti titremeye döndü birden, Nuri sabahtan beri Hıdır’ın neden aklından çıkmadığını idrak etti. Mezarlığa gitmek için geç bir saatti artiz hanım milyonluk kıyafet ısmarlamış ama günün tamamını da yemişti, sağa sola bakındı caddede, iç sıkıntısı yürümeye zorladı Nuri’yi uzun bacaklarıyla hızlı adımlar atarak sokağın başındaki taksi durağına geldi, bir an tereddüt etti sonra Vitali’nin “Ne zaman istersen gel” deyişine güvenip bindi taksiye.
Modadan, dünyadan, tekstilden, kumaştan, dikim tekniklerinden konuştular, sıra hayata geldiğinde Vitali iki yıl önce kanserden kaybettiği karısı Lili’nin resmine bakarak “Onu çok özlüyorum” dedi. Anlıyorum der gibi baktı Nuri, “Kimsesizliği öğrendim ben yeni öğrendim Hıdır ölünce, çok kavga ediyorduk son zamanlarda biliyorsun sen de şu Rıfat meselesi yüzünden ama dostumdu benim reis, bu dünyadaki tek gerçek dostum, kimsesiz kaldım anam babam yıllar önce beni terk ettiğinde bile bu kadar acımamıştı canım” Vitali Nuri’ye baktı, “Sana aşıktı, ben de Lili’ye aşıktım görüyorum ki fark etmiyor ölümde, yaşayan kim ise ıstırap denizinde kulaç atıyor, sen gençsin Nuri, kapatma dünyaya kendini reisi unut demiyorum ama ömür böyle geçmez oğlum, ne oldu Rıfat?” Nuri yüzünü buruşturdu, “Paris’e gitti yerleşti sanırım, uzun zamandır görüşmedim” Vitali gülümsedi, “Yetenek doğuştan gelir Nuri sonradan kazanılmaz ister Paris’i mesken tut ister Milano’yu yok ise yoktur toz pembeye gümüş düğme takıp içine ördek yeşili koymanın yetenek değil estetikten uzak bir felaket olduğunu ise ikimiz de biliyoruz değil mi?” Nuri bir kahkaha koyuverdi, Rıfat’ın son defilesinden bahsediyordu Vitali, Paris’e kaçma sebebinden, Vitali de güldü, hizmetçi kahve ve çikolata getirdiğinde ikisi Rıfat’ın defilesinde mankenin giymeyi reddettiği kıyafeti konuşuyorlardı.