Ürkek iki kanat, değmeden papatyalara Soğuk gecenin aguşunda kayboldular. Hangi gri daha çok sevilir? Bir griyi kaç kez sevebilirsin? Düş, kuşku merdiveninde yuvarlanır, yosun tutar, seyrelir… Susmak, şiirde, anlamak hâlidir. Ukte! Sol şakağımda iki çatı arası karanlık Devriye geziyor, kaçamak…
Sonu Jazz’a Uzanan Nehir
Arala çeperlerin ardındaki sır yeşilini. Gündüz ile gecenin el ele verdiği tepede yalnızım. Oysa biraz matematikle, çarpardım aydınlığı sonsuz kere karanlıkla. Sıfır. Mazereti yok dağların denize paralel gidişinin ya da bir kuşun uçtuğu göğü bilmesinin. Bir. Karnı beyaza çalan kır…
Boş Düzah
Kamer devranı çalıyorum dombıramı, Giryan kalıyor geriye, bir tek giryan. Dahası boş cennet, boş düzah, Dem akıyor zulmette, şem perişan. Bir içtenliktir, yazılıyor nameler, Seher vaktine, yâd ediliyor zerrin kadeh çiçekleri. Baran başlıyor derken gürleşiyor yaseminler, Gitmelere soyunuyor ve kırılıyor…
Çirkin Ördek
Burada olmasam nerede olurdum? Mezarlığa yakın, balık ekmek satan Ardına bedava çay veren o yıkıntının aguşunda mı ? Balık ekmek satan , akabinde beleş cay veren O tek harabeye yakın toprakta mı? Sonrasına verdiği çay ile balık ekmeğini sattığı Çölün…
Öte
Çirkin Tuco, çirkin elleriyle çirkin yüzünü örttü. Çirkin gözlerinden, çirkin gözyaşlarını akıttı. Milyon kere çirkinliği bedenine almıştı. İntikam için bir adamın peşine düşmüştü. Çirkin Tuco, bir adamı cezalandırdı, onu çirkin bir çölde, çirkin susuzluğa itti. Boş bir kavanozun camdan çeperi.…
Vicdan
Tarihin tekerrür ettiği bir vakit Issız ve yeminli serpilmiş kelimeler, cümlelere. Mistik düşünceler kurulu beyin, Karmaşalar ve vicdan. İçinin sesini açtı insan. Dokundu küçüklükten izi kalan yaralarına, Anladı var olanı ve olmayanı. Geleni gideni kazıdı antika gramofona, İltimas tanıdı aynadaki…
Bir Uçmak Tiradı
Yeniden doğmamı bekliyor, ant olsun ki doğmayacağım! Kuru dallar, ateş, tüylerim, bitmek üzere olan ömrüm… Neden aynı çirkinlikleri bir kez daha göreyim? Dostum Garuda’nın zamanı olmamış, uzun yoldan gelememiş, derme çatma cümleleri varmış -ki içinde uçmalarımızı barındıran- diyememiş bana. Şu gökyüzünden…
Noktalı Şiir
Kan kırmızı şarap içiyorduk o gece, Napa Valley’den, Seri cinayetler işleniyordu esir düştüğümüz adada Ajan Hamilton kadar dikkat çekemezdim elbet, Mesttim. Saint Benoit’den aforoz edilecek kadar da, Günahkar. En kederli şiirimi çektim gözlerime, Tütün kokan jüponumu giydim eğnime Yürüdüm. Adımı…
Nasıl?
Anneciğim enternasyonal bir şiire nasıl başlanır? Bayram çığlığında burjuvaların, koyun mu olmalıyım? Dürtmeli miyim gecenin gündüze değen gözünü? Altın kaseden 14 ayar, İçmeli miyim gümüş benliğimi? Kozmik patlamalar yahut iri titanlar Bir şiirin koyu deminde hiçbir ırkla savaşmadan nasıl gidilir?…