Kancanın ucuna yemi geçiriyorken farklı düşünceler içerisindeydim. Babamla çıktığımız balık tutma seansları geldi aklıma. İlk başlarda futbol, dersler ve gelecek planları üzerine yaptığımız konuşmalara, ben liseyi bitirip üniversiteye başladıktan sonra kadınlar da eklenmişti. Tabii ki annemin yanında konuşamazdık bu konuları, duymadığından emin olmak için ufak sandalımıza atlayıp kıyıdan bir müddet uzaklaşıyorduk. Ve artık alkol eşliğinde sohbetlerimizi gerçekleştiriyorduk. İtiraf etmeliyim ki bir oğlun babası ile içki içmesi kadar baba oğul ilişkisini perçinleyen bir şey olamaz, hiç kimseyle bu denli keyif aldığımı hatırlamıyorum.
Üniversiteyi şehir dışında kazandığım için bu seansları artık çok sık gerçekleştiremeyecektik fakat ayda bir de olsa gerçekleştirmek için söz vermiştim babama. Kadınlara bu kadar yoğun ilgi duyduğumu ilk kez üniversitenin ilk yılında hissettim. Hayal etmediğim şekilde kadınların da erkeklere ilgi duyduğunu ve tanışmak için ilk adımı attıklarına şahit oldum, hatta bana da ilgi duyan kadınlar olmuştu ama nedense bu durum bana hiç çekici gelmiyordu. Bana ilgi duyan kadınları beğenmiyordum. Benim girişimlerim ise çocukça olmaktan öteye geçemiyordu.
Okulun ilk senesi bittikten sonra yaz boyunca gerçekleştirdiğimiz balık tutma seanslarında babamın anlattıkları adeta büyülüyordu beni. İnişli çıkışlı bir hayatı olmuştu, elde ettiği ne varsa kendisi kazanmıştı, hayatına birçok kadın girmişti; hatta Avrupalı kadınlara bile aşık olmuştu. En nihayetinde ise annemle tanışmıştı ve onu çok seviyordu. Ona çok özeniyordum, sanki o dolu dolu yaşamıştı; ben ise bu yaşımda hayatımı boşa geçirmeye başlamıştım bile. Bu şekilde hissediyordum. O yaşamıştı, ben ise yazıyordum. Yaşamak istediğim şeyleri, hayal kırıklıklarımı, hissettiklerimi yazıyordum. Kalemim kuvvetliydi bana sorarsanız ama bundan babama hiç bahsetmedim ve tabii ki evdeki hiç kimseye de. Yaşamış olmak daha iyidir diye düşünüyordum yazmaktan.
Koca bir yazı tamamlamak üzereydim, bu süre zarfında babamla bol bol balığa çıktık. Artık beraber geçireceğimiz son gündü ve sanırım ben de bu seansları biraz seyreltmek zorunda kalacaktım; çünkü hem derslerim gittikçe ağırlaşıyordu hem de düzenimi çok fazla bozmak, yolculuk yapmak istemiyordum. Balık tutmak için çıktığımız o son sabah babam her zamankinden daha fazla düşünceliydi. Onu huzursuz eden bir şeyler olduğunu seziyordum. Nihayet konuşmaya karar verdi. Bana annemden önce bir evlilik daha yaptığını, bu evlilikten iki çocuğu olduğunu ve çocukları henüz çok ufakken onlardan ayrılmak zorunda kaldığını söyledi. Kendi deyimiyle ‘yanlış bir evlilik’ yapmıştı. Çocuklarına ve eşine bu kadar düşkün bir adamın neden böyle bir tercih yapmak zorunda kaldığını anlayamamıştım. Bu konuyu konuşmak istemediğini sadece bu kadarını bilmemi istediğini anlamıştım, soru sormadım. Seansımızın geri kalan kısmını ikimiz de sessizce sürdürdük.
Okuduğum şehre dönerken yol boyunca bunu düşündüm. Bu konuyu muhakkak ki annem de biliyordu, hatta kardeşlerim ve benim dışımda ailedeki herkes biliyordu. Bu güne dek sır olma özelliğini nasıl korudu bu konu, aklım almıyordu. Belli ki bu konuşulmaması gereken bir konuydu. Kardeşlerime hiçbir şeyden bahsetmedim. Ve açıkçası benim ilgilendiğim kısım hiç tanımadığım o üvey kardeşler ya da babamın ilk eşi değil, babamdı. Bununla nasıl yaşıyordu, nasıl baş ediyordu, anlamam mümkün değildi. Belli ki benden daha güçlüydü.
Okulun ikinci senesinde başıma bir iş geldi. Geçen koca bir yılı beraber okuduğum sınıf arkadaşıma aşık oldum. İnsan bazen burnunun dibindekini çok geç fark ediyor. Uzunca boylu, esmer tenli, siyah saçlı, hoş ve çalışkan bir kızdı. Çok fazla erkek görmüyordum etrafında, genellikle kız arkadaşlarıyla birlikte vakit geçiriyordu. Açıkçası bu durum, daha fazla hoşuma gitmesine neden oluyordu.
Aşkın, hormonlarla ilgili bir durum olduğunu okumuştum ama kendime konduramadım. Bunun biyolojik bir durum olduğunu kabul etmiyordum. Sürekli onu düşünmeme hormonların, beynimdeki nöronların veya her ne ise neden olduğunu düşünmek içime sinmiyordu. Bu tamamen bir hissiyat işiydi bence.
Neyse ki hislerime karşılık buldum ve birlikte olmaya başladık. El işinde çok maharetliydi, geçireceğimiz ilk kış için bana kalın bir boyunluk ördü. O bir şeyler örüyorken onu izlemek keyif veriyordu bana. Artık oldukça nadir tekrarlayan balık tutma seanslarımızda babama bolca ondan söz ettim. Beni keyifle dinliyor fakat öğütler vermeyi de ihmal etmiyordu.
İlişkimizin ilk senesinin bittiği sıralarda babam vefat etti. Tarifsiz bir acı hissettim fakat o kısma girmeyeceğim. Daha önce hiç görmediğim, tanışmadığım onlarca insan gördüm cenazede. Hepsi taziye için elimi sıkarken babama ne kadar çok benzediğimden bahsetti üzüntülü gözleriyle, yaşı benzemesin diye de eklediler. İnsanların aralarında ‘büyük oğlu aynı rahmetliye benziyor’ dediklerini duyuyordum. Aslında bu bildiğim bir şeydi, fiziksel olarak babama benziyordum ama onun kadar güzel bir adam değildim. Fakat asıl konu ve annemin her zaman üzerinde durduğu şey fiziksel özelliklerin yanında hâl, hareket ve davranış olarak da babama ziyadesiyle benziyor oluşumdu. Ben de zaman zaman benzer olaylara benzer tepkiler verdiğimizi, aynı ruh hâlleri içerisinde bulunduğumuzu, ısrarla bazı yanlışları savunduğumuzu görüyordum. Benzer yaratılışlardaydık. Açıkçası bu durum beni mutlu da ediyordu; bir erkeğin babasına benzemesi…
İlişkimin ikinci senesi çok kolay geçmedi, psikolojik olarak zor bir dönemdi. Kız arkadaşımın hakkını yiyemem, her zaman yanımda oldu ve bir şekilde beni idare etmeyi başardı.
İkinci senemiz tamamlandıktan sonra ilişkimizde bazı şeylerin değiştiğini fark etmeye başladım. Bir şeyler istemediğim yönde ilerliyordu, hissiyatım azalıyordu, önceden hoşuma giden bazı şeyler beni rahatsız etmeye başlamıştı. Mesela olur olmaz yerlerde örgü örmesine katlanamıyordum artık ya da aşırı sevgi gösterilerinde bulunmasına. Onda ise en ufak bir his azalması yoktu, aksine her geçen gün daha fazla bağlanıyordu bana. Bir yıla yakın bir süre bu hislerle sürdürdüm ilişkimi, içimi adeta bir fare kemiriyordu. Bu ilişkiyi bir türlü sonlandıramıyordum, onu kırmak istemiyordum ve yarı yolda bırakamazdım. Onunla büyümüştüm ve zor anlarımda yanımda onu bulmuştum, uzanan ilk el hep onun olmuştu.
Bir yandan evlenip çocuk sahibi olmak istiyordum, hatta bana kalırsa dünyanın en iyi babası ve eşi bile olabilirdim fakat yanlış bir evlilik yapmaktan muazzam derecede korkuyordum.
İlişkimizin üçüncü yılını kutlamak için gündüz vakti sahilde buluştuk. Keyifli bir gün geçirmeyi planladık. Ben olta takımımı aldım yanıma o ise örgü takımını, bana yeni bir hırka örmeye başlamıştı. Zaman zaman bedenime, ördüğü kısmı tutup ölçü almayı ihmal etmiyordu. Akşam için ise bir restoranda yer ayırtmıştım fakat açıkçası sahilde ondan ayrılmayı ve sonrasında rezervasyonu iptal etmeyi planlıyordum. Fakat işler o şekilde ilerlemedi.
En başta söylediğim gibi, ben gayet ilgisiz şekilde kancanın ucuna yemi geçirmeye çalışırken o bana bakıp gülümsüyordu, hem de sırtım dönük olmasına rağmen bakıp gülümsüyordu. Nefesini hissediyordum, güldüğünü ise seziyordum. O an, bir daha bu kadar sevilemeyeceğime kanaat getirdim ve ayrılık konuşmamı yapamadım.
Babamla olan ortak yaratılışımız geldi aklıma ve sessiz sürdürmek zorunda kaldığımız o seansımız.
Yazan: Yağız Karatutlu
Çok başarılı ve sürükleyici olmuş. Tebrikler.
Devamını bekliyoruz.
Çok sürükleyici ve akıcı olmuş. Tebrikler…
Sürütleyici ve çekici bir hikaye . Devamını gelmeli
Çok güzel bir yazı olmuş. Devamını bekliyoruz