-1-
“Hamileydim. Doğumdan bir ay önceydi. Baban yine dışarıda çalışıyordu, Almanya’da. Arada arayıp: ‘Gelmek istiyorum, paramı almaya çalışıyorum Elif; gözümde tütüyorsun. Burada durumlar biraz karışık, hallettikten sonra ilk iş döneceğim yanınıza.’ derdi.
Geceleri uykuya dalmadan boş bir inşaat canlanırdı gözlerimin önünde. Kurumuş kiremitleri. Tepede alev topu güneş. Almanya öyle sıcak, öyle çöl sanırdım o zamanlar. Babanı düşünürdüm; terlemiş, susamış. Gider su verirdim, dudağının çatlağı erirdi. ‘Sağ ol Elif’im’ derdi, ‘var ol…’ Uyurdum. Elim karnımda. Seni okşardım. ‘Allah’ım yardım et…’ derdim ‘…utandırma.’
Bir sabah yine arka bahçede çamaşırları ipe dizerken bir sancı tutmuş, eve kendimi dar atmıştım. Sancı ile önce bayılacak gibi olmuş, biraz sonra hafifleyince, öylece uyuyakalmıştım. Uykumun en tatlı yerinde kapı çalındı. Uyku sersemi gidip kim olduğunu sormadan açtım kapıyı. Bir adam yüzü görmemle, korkuyla irkilip kapıyı kapatmaya çalışmam bir oldu. Adam var gücüyle karşı koydu. ‘Kızım korkma, sadece bir bardak su istiyorum.’ dedi. Durdum. Şaşırdım da. Gücüne göre nasıl da yaşlı bir sesi vardı. Biraz daha aralayıp baktım kapıdan. Gerçekten de oldukça yaşlı bir adamdı. ‘Korkma kızım…’ dedi tekrar, ‘…varsa bir bardak suyunu içer giderim, yoksa da canın sağ olsun.’ Korkum hafiflemişti. ‘Bekle beş dakika hele dede’ dedim. Kapıyı aralık bırakıp mutfağa yürürken arkamdan seslendi: ‘Yavrun sağlık ile büyüyecek. Gerçek eşini bulması için kalbini dolduran tek bir soru olacak. Cevabını yalnız kızın bilecek. Kim ki sorusuna esas cevabı verirse bilsin ki o er kişi onun ruhunun aynası, sesinin süsü, derdinin devasıdır. Ola ki başka bir ere varırsa bu keramet bozulur ve ruh eşi ona asla rastlamaz.’ Uykulu gözlerim gittikçe açılıyor, gerçeği ayırt etmeye çalışıyordum. Kendimi çimdiklemek istiyordum ama ellerim öylece kıpırtısız duruyordu. Arkamı döndüm. Mutfağa gidip bir bardak suyla döndüm. Kapıda kimse yoktu. Kapalıydı. İçeriden perdesi çekiliydi. Elimdeki bardak titreyince bir iki damlası akıverdi parmaklarıma. Bildiğim tek duayı ettim. Suyu içtim. Gidip uzandım.
Uyurgezer olmuşum ben dedim.
Yalnız başıma evde bu hamile halimle kafayı yemişim dedim.
Hayaldir dedim.
Demek değilmiş.”
Böyle söylemişti annem bir sabah gördüğüm rüyayı ona anlatınca.
-2-
Karşımda durdu.
“Sonu olmayan bir boşluğa düştüğü halde asla kaybolmayan şey nedir?”
Kıpırdamadım.
Kulağıma eğildi.
Tek bir kelime fısıldadı.
Uyandım.
Rüyaymış.
-3-
Bugün benim düğün günüm. Annem… Koca bir acı içinde huzur arayan kadın. Kocasını kaybetmenin o sancılı yasından kurtulamamışken -belki de asla kurtulamayacakken- kızını doğru kişiyle, ruh eşiyle evlendirmenin, yani beni bir ömür mutlu görecek olmanın verdiği teselliyle gözlerimin içine bakan kadın.
Babamın Elif’i…
Gülseren’in annesi…
Adımı böyle koymuş; çevreme gül yüzümden neşe dağıtayım diye, hiç solmayan bir gül olayım, dikenlerimle kötü insanları kovayım, eşsiz kokumu sadece en sevdiğime saklayayım diye.
Gülseren bugün Hasan’la evleniyor.
Bir ömür mutlu olmak için.
Bir ömür.
-4-
Kalbim.
Allah’ım kalbim çıkacak.
Ellerimin titrediğini fark eder mi?
İşte orada.
Koca ağacın altında duruyor.
Beni mi bekliyor?
Oraya kadar yürüyebilecek miyim?
Gülümsüyor sanki.
Ben de gülümsüyor muyum?
Sanki saatler sürdü yanına varmam.
“Salih…”
“Gülseren’im…”
Sarıldığı ben miyim?
Ya bu kulağıma değen nefes…
Titrediğimi fark etmesin Allah’ım.
Ne olur titrediğimi fark etmesin.
-5-
Burada kaçıncı buluşmamız bilmiyorum. Sırtımı ağaca yaslamışım, bacaklarıma uzanmış başı okşuyorum, saçlarına dokunuyorum.
“Salih” dedim.
Gözlerini açmadan elimi tuttu.
“Sonu olmayan bir boşluğa düştüğü halde asla kaybolmayan şey nedir?”
Kalbim fırlayacaktı yerinden.
Gülümsedi.
“Bakışlar…” dedi.
Salih O’ydu.
-6-
Babam ben doğduktan üç ay sonra dönmüş eve. Eski hayatımıza kavuşmuşuz. Ben kendimi bildim bileli babam inşaat işçisidir. Esmer teni, kavruk yüzü, nasırlı elleri, ter kokusu… Ben kendimi bildim bileli ailesine sıcak yuva olan bir inşaattır benim babam.
Bir akşam, -babama: “Baba benim gönlüm Salih’tedir. Eğer iznin olursa istemeye gelsinler” diyeceğim bir akşam- annemle divanda otururken kapı çaldı cılız cılız. Annem benden erken davranıp kalktı. Bir süre sonra bir inleyiş ve ardından sert bir ses işittim. Kapıya vardım. Annem yerde baygın yatıyordu. Kafamı kaldırdım, karşımda Hasan. Beş ay önce babamın yanında işe giren, babamın oğlum diye seslenip sevdiği, ona işi öğrettiği, evine aldığı Hasan.
Hasan’ın kucağında bir adam.
Hasan’ın kucağında kanlar içinde bir adam.
Hasan’ın gözleri yaşlı.
“Ustamı vurdular.”
-7-
Evlendikten bir hafta sonraydı. Mahalle çeşmesine doğru yürüyordum. Kaldırımlara dizili kadınlar fırından yeni çıkmış sıcak dedikoduları elden ele uzatıyorlardı.
“Duydunuz mu Hatice Nenenin torunu Salih birden bire sırlara karışmış. Her şeyini toplayıp bir iz bırakmadan gitmiş. Annesi bile hiçbir şey bilmiyormuş da kadıncağız yataklara düşmüş.”
Onu tamamen kaybetmiştim.
-8-
Gözyaşlarımı sildim. Gidip yüzümü yıkadım. Annem geldi aynı anda eve. Elindeki poşetleri alıp mutfağa koyduktan sonra odaya geçtik. Heyecanlı görünmeye çalışıyorum. “Anne gel otur şöyle sana çok önemli bir şey söylemem gerek.” Oturduk. “Sen gelmeden önce Hasan uğradı. Babam birikmiş parasından birazını da ona bırakmış, gerektiğinde bize versin diye.” Annemin gözleri doldu. Başımı eğdim. “Anne Hasan O’ymuş.” Annemim yüzü aydınlandı sanki. “Kimmiş?” “Anne Hasan benim soruma kalbimdeki cevabı verdi. Hasan benim gönlümün yarasını iyileştirecek olandır.” Annemin yüzünde huzuru gözlerinde yaşı gördüm. Sımsıkı sarıldı bana: “Çok şükür Allah’ım, buna da şükür…”
-9-
Babam başına gelecekleri biliyormuş meğer. Her ay olduğu gibi bir öğle vakti yine penceremin önündeki çiçeklerin toprağını değiştirirken anladım. O gün saksıları taze toprakla değiştirmek için aldığımda birinin altında bir kağıt buldum. Bir mektupmuş. Babamın mektubu. Öleceğini bilen bir babanın kızına yazdığı bir veda mektubu. Hasan’a verdiği paradan, annemden, pişmanlığından bahsetmiş babam. Nefes alış verişleri gibi cümlelerini de kısacık tutmuş. “Hasan’la evlen Gülseren’im” demiş en son. “Bu senden tek isteğim. Hasan sana sahip çıkacak. Seni el üstünde tutacak. Çok sevecek Gülseren’imi” demiş.
Gözerimden akan yaşları sildim.
Ve hayatımın en büyük yalanını söylemek için yüzümü yıkayıp, sahte heyecanımla o an dışarıdan gelen annemin ellerindeki poşetleri aldım…
Yazan: Dilay Özdemir