Hüznü yaşarken karanlık odada, rutubet kokusuyla birlikte dökülmüş sıvaların ardından kokular geliyordu burnuma.
Hastalığın pençesinde, yatağında sabahlara kadar uyumamış insanların ter kokuları..
Ciğerlerinde dolaşıp dışarıya atılmış dumanların kokusu..
Yanıp duran lambaların is kokuları sinmişti sanki boyalara…
Burada sayısız kokular vardı, kimden kalmış bilinmiyor, ama izleri hala yaşıyordu…