Belda canının acısını değil acıttığı canları düşünüyordu artık. Yaptığı hataların sonucunu aradan yıllar geçtikten sonra görüyor ve cezasını çekiyordu. Ama söyleyemezdi tüm bu olanları susacaktı, her ne pahasına olursa olsun…
*
Karan hala uyanmamış ve yaklaşık 2 saat geçmesine rağmen jandarmalar gelmemişti. Akşam olmak üzereydi. Bu saatten sonra gelmezler artık diye düşündü Aral. Annesini uyandırıp ilaçlarını vermesi gerekiyordu. Bu görev öncesinde Belda’ya aitti fakat artık o yoktu ve her şey Aral’a kalmıştı. Bir kez daha lanet edip salona doğru yöneldi. Annesi uyanmış etrafa bakıyordu boş gözlerle. “Hadi anne ilaç vakti, aksatmamız gerektiğini biliyorsun. Bunlar tedavinde önemli yere sahip.” Melsa inanmadığını belli eden bir gülüşle Aral’a baktı. Aral anlamıştı, haklıydı annesi. 10 yıldır gelişen tek şey hafifçe dudaklarını kıpırdatması ve mimikleriydi. Elini tuttu annesinin ve gözlerinin içine bakarak “Kötü günler bitecek az kaldı” dedi. Melsa tepki vermedi. Annesini yatağa tekrar yatırıp odasına çıktı. Vücudu değil belki ama beyni yorulmuştu. Uyumayı ve uykudan hiç uyanmamayı düşündü bir an. Üşüdüğünü hissetti, battaniyeye sarıldı ve uyumaya çalıştı. O sırada babası çaldı kapıyı, girdi içeri. Gözlerinin altı bitmiş vaziyetteydi. Bir giz içinde kaybolup gitmişti Belda. Küçücük yerde ne ölüsüne ne de dirisine rastlamışlardı. Aral önce çekindi ama sonra konuya girdi; “Baba, ya Belda’nın bize bir oyunu ise bu ve tamamen kaçıp kurtulmak için yaptıysa bunu?” Karan daha fazla konuşmasına müsaade etmeden susturdu Aral’ı. “En başından beri sevmedin onu ama o bize her zaman yardımcı oldu, zor günümüzde bizimle birlikte her şeyini bırakıp bu yere geldi. Daha neyin nankörlüğü bu?” Evet babası koşulsuz güveniyordu Belda’ya yakındı belki de tüm bu inancın boşa çıkması…
*
Belda’nın telefon görüşmeleri, gittiği evler, yolladığı mektuplar hepsi elindeydi. Zor olmuştu ama ulaşmıştı. Nasıl da acı veriyordu güvenip sırtını yasladığı birinin, aslında onu yaralayan kişi olduğunu öğrenmek. Tekrar aşağı inmek ile inmemek arasında kalmıştı. Biliyordu ki indiğinde bu kez çekip gitmeyecek ve diretecekti. Direttikçe Belda’nın canını yakacaktı. Evet ondan nefret ediyordu ve hatta öldürse belki hiç üzülmezdi bile ama tamamen savunmasız, güçsüz birine suçlu dahi olsa bunu yapamazdı. Onun cezasını adalet verecekti. En çok korktuğu şeyi yaşayacaktı ama tek başına değil, bu günahları işlerken beraber olduğu kişi ile…
*
Hızla kapı çalmaya başlamıştı, kapıyı kırıp içeri girmişler ve babasını almış götürüyorlar, ellerinde kelepçelerle Aral’a doğru yürüyorlardı. Aral çırpınarak kendini yere attı ve son ses çığlığı her yerde yankılandı. Ve çığlıkla, ter içinde uyanmıştı Aral, gerçekten de kapı çalıyordu. Aşağı inmeye de, kapıyı açmaya da korkuyordu. Rüyası epey etkilemişti, boşlukta gibiydi. Babasının sesini duydu. Gelenleri içeri almıştı, farklı sesler geliyordu. Karan, tekrar Aral’ın odasına gelip jandarmaların geldiğini ve aşağı inmesi gerektiğini söyledi. Hızlıca kendisini banyoya atıp yüzünü yıkadı. Birkaç kez suyu çarpıyor, sanki bir rüyaymış gibi her şey, tüm bu olanların bitmesini diliyordu. Karan aşağıda jandarmalara tüm bu olup bitenleri anlatıyordu. Jandarmalar depoya girip incelemek istediler. 4 kişi gelmişlerdi. 2 kisi yukarı katı diğer ikisi depoyu aramaya başladı. Komutan Pamir yavaşça ilerlerken bir şey fark etti, geriye doğru gidip bastığı yeri tekrar kontrol etti. Halıyı kaldırıp tahtaya baktı ancak görünüşte bir fark yoktu. Karan’a doğru yönelip “Bilginizin olduğu bir geçit, bir tünel gibi bir şey var mı bu odada?” Karan böyle bir şey olamayacağı söyledi. Pamir arkadaşlarından bir balta bulmalarını istedi ve parkeleri kırdı. Ilk vurduğunda taşa çarptı fakat ikinci vuruşunda durum farklıydı. Vurduğu yer delinmiş ve bir boşluk gözüküyordu. Boşluktan tutup parkeyi yukarı doğru çektiğinde merdiven ortaya çıkmıştı. Karan da, Aral da şaşkındı. Yukarıyı arayan arkadaşlarını
aşağıya çağırdı ve delikten girdi. Etraf zifiri karanlıktı ve fenerle bir nebze olsun açılmıştı önü. Gayet basit ve düzensiz şekilde açılmış küçük bir tüneldi bu. 2-3 dakikalık yürüyüş ardından evin arkasına çıkmıştı tünel. Her şeyin hesaplanıp ayarlandığını düşündüler, Belda tahmin edemeyecekleri kadar farklı biri çıkmıştı. Düşüncelerinde yanlış olan tek şey vardı o da bunları yapanın Belda olduğuydu. Tünelde kan izini fark etti jandarmalar ve sonrasında işin boyutunun büyümesine karşı cinayet bürodan yardım istedi. Ev ekiplerle
dolmuştu. Muğla tarihinde sanırım bu denli bir şey ilk kez oluyordu. Aile şok üstüne şok yaşıyor ve yorgun bedenlerine birkaç yük daha biniyordu. Polisler ve jandarmalar, evdeki tüm işlerini bitirmişti. Geriye sadece tüm bu olanların kim tarafından yapıldığı sorusu kalmıştı ve bu sebepten dolayı ailenin göz altına alınması
gerekiyordu, Melsa da dahil olmak üzere. Polislerin refakatında aile ekip aracına bindirilip cinayet büroya doğru yola çıkıldı.
*