Beton Sevmem Zeytin Severim Ben

Edith Piaf çalıyor radyoda. Buzdolabının kapağını sonuna dek açıyorum. Bir kase zeytinle günaydınlaşıyorum. Aklıma çocukluğum düşüyor. Balkona hazırlanmış kocaman bir kahvaltı masası. Yağ ve kekikle harmanlanmış zeytincikler masanın müdavimlerinden. Ekmeğimi bandırıyorum yağın içine. Fazlası parmaklarımın arasından süzülüyor. Sağıma soluma bulaşmasın…

Zeytin Sevmeyen Adam

Yazarın talebi üzerine yazı silinmiştir.

23. Ekim

Farkında olmadan bana yardımcı olan B.Ö için… Soğuk bir Ekim ayının 23.gecesiydi, dışarda hafifçe çiseleyen bir yağmur vardı. O gün de diğer günler gibi gayet sıradandı, ta ki kapı çalana dek… Sabah 07.15’de telefonun alarmıyla gün başlamış, işe gitmek için…

Haşimi

Söndü ışık Yandı göğün gece lambaları Çınlasın kulakları Haşim’in Aşinayız melale Ben ve kalemim… Çıkıp yürüsem ayı resmetmiş denize doğru İçim Orta Çağ’dan kalma karanlıktır desem Bilirim Şehrin ışıkları göğün lambaları ve ayın ışığı Aydınlatamaz yalınayak yalnızlığımı. Taşısalar omuzlarda İndirseler…

Kestane

Uykumda ölüyorum. Dışarıdan konuşması kolay ama ölen bir kişi olarak söyleyeyim; hiç de göründüğü gibi değilmiş. Tercihimden dolayı pişmanım. Keşke aniden bir tırın önüne atlamayı veya yüksek bir binadan çakılmayı seçseydim. Çünkü anlık fiziksel acılar, her zaman uzun vadeye yayılan…

Bir buçuk şekerli çaylar

Parke taşlarında başkentin Adım adım senin izlerin Sen yürüdükçe ben sana koşuyorum Herkesin aksi bir istikamette kendine yürüyorsun Özlediğin kendine, yüreğine Gözlerimiz değiyor birbirine O vakit zaman dursun isterken Kırk sekiz saat sayıyorum Masada ellerin ve çay bardakların Bir buçuk…

Hayaller

Soner derin bir iç çekti. Tüm hayatlar onsuz daha güzeldi. Bu mevsimde normalde portakal olmazdı. Anlam veremedi. Uzanıp portakalı tırnaklarıyla soymaya başladı. Biraz beceriksiz olsa gerek, sıçrayan suyu defalarca gözüne kaçırdı, su gözünü yaktı. Yanan gözleri ona kendisinin de anlam…

Kaybolmuş Zincirler

13 yıldır her sabah  geçtiğim bu sokağın kendine özgü bir kokusu vardı. İnsanları bizim semtten ayrılmış ve kendilerine yeni  bir mahalle kurmuş gibiler idi. Resmiyeti olmayan sokak içinde mahalle… Başka sokaktaki insanların geçmelerine iş saatleri dışında hoş bakılmazdı. Sokağın girişindeki ilk apartmanda…

Tebessüm

Yüzümü çevirmiştim, içimi yakan gözlerini görmemek için. Derin bir nefes aldım ve çıktım odadan. Sanki bütün olanları unutmak mümkünmüş gibi bu eşikten geçip gidince. Kapıyı sertçe kapattım, kalbimi de aynı şekilde ona kapatabilmek dileğiyle. Neden böyle olmuştu hala düşünürüm ara…

Ruh’ul Devran

Köşe başlarında kıstırılmış Çaresiz uslu devinimler… Bir vadiye sıkışmış Öylesi giryân Öylesi viran Bir avuç dökmeye özlem Canhıraş çoraklaşmış gözler… Ciğer hâki Nefes şâki Kesmeye kudret S/Ondan gayrı Ne var ki? ‘Üresek ateş, erirken diriliş…’ Ne vardı sanki Karalar bağlamış…

BİR KÜÇÜK NOT

İletişim: info@rihtimdergi.com

YAZI GÖNDER

Geçici bir süreliğine ekibimiz dışından gelen yazılar değerlendirmeye alınmayacaktır.

Detaylı bilgi için tıklayınız.