TÜRK EDEBİYATININ İLHAM PERİSİ; TOMRİS UYAR
Edebiyatta kendine muhteşem bir yer edinmiş ve kendilerini bizim edebiyat sevdamızın sayfalarına kazımış kimi kadınlar, yalnızca başarılı eserleriyle değil, özel hayatı, psikolojik sorunları, melankoli dünyası ve ilginç yaşam öyküleriyle de dikkat çekmektedir. İşte bu kadınlardan biri; Tomris Uyar.
Elbette Tomris Uyar dediğimizde hemen aklımıza Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Edip Cansever de gelmekte ve Türk edebiyatına damga vurmuş bu kişiler Tomris Uyarı yalnız anmamıza izin vermemektedir. İnsanoğlu merak etmeden duramaz. Bir yazarın çok iyi bir kitabını, çok iyi bir şiirini okuduğumuzda, hemen ona bu satırları yazdıran hayatı, kişileri ve sebepleri merak ederiz. Sonuçtan ziyade, nedenleri irdelemek, belki en güzel özelliklerimizden. Sevdiğimiz, takip ettiğimiz edebiyatçıların yalnızca eserlerini değil hayatlarını da biliyor oluşumuz, okuduğumuz her şeye daha fazla anlam katıyor sanki.
Örneğin Turgut Uyar’ın şu satırlarının ilham perisinin Tomris Uyar olduğunu bilmek, daha içten hissetmemizi sağlar, daha bilinçli okuruz o güzelim şiirlerini;
…
Zamanı durdururum yüreğimde,
Sensiz geçtiği için,
Akrep yelkovana küskündür.
Şu bozuk saat çalışsa, benim için ölümdür.
Bil ki akrep yelkovanı geçerse
Atan bu yüreğim durur.
Bırak bozuk kalsın, hiç değilse
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
15 Mart 1941’de hukukçu anne ve babanın kızı olarak dünyaya geldi Tomris. Hem annesi hem babası edebiyata ilgiliydi. Tomris babasının şiirleri, annesinin çevirileriyle şanslı bir çocukluk geçiriyordu. Edebiyata olan düşkünlüğü genetikti nitekim. İstanbul Üniversitesi gazetecilik okudu ve edebiyat hayatına öykülerle başladı. Ancak öykü denemelerinde daha başarılı daha sistemli ilerlemek istiyordu bu nedenle çeviriler yapmaya başladı. Kendini geliştirmek için başlayan bu çeviri yolculuğu, Türk edebiyatına muazzam eserler kazandırdı.
Henüz daha kolejdeyken tanıştığı şair Ülkü Tamer ile, üniversitede ilk çevirisini yapacağı sıralarda evlendi. Birbirlerine deli gibi aşıktılar, ancak talihsiz bir kaza onları birbirlerinden sonsuza dek ayırdı. Güzel bir kız bebekleri olmuştu ancak daha birkaç aylıkken, sütten boğuldu ve bu talihsiz ölüm Tamer çiftinin bir daha toparlanamamasına sebep oldu. Onları ölüm ayırmıştı ve belki de bir insanın başına gelebilecek en korkunç ayrılık.
Henüz evlilikleri devam ederken, Tomris Uyar, Cemal Süreya ve Ülkü Tamer Papirüs dergisini kurdular ve bir yandan Tomris’in çevirileri ve öyküleri ülkenin önde gelen edebiyat dergilerinde yayımlandı. Kristin adlı ilk öyküsü Türk Dili’nde yayımlandı ve yine aynı dönemlerde ilk öykü dosyası olan “Suya yazılı” yı tamamladı. Ancak onu büyük hayal kırıklığına uğratan kaza, yani Papirüs dergisinde çıkan yangın, öykü dosyasının tek kopyasının kül olmasına sebep oldu. Tomris bir süre kendini toparlayamadı ve tekrar yazmak istemedi. Ancak hayal kırıklığı çok uzun sürmedi ve kendini tekrardan yazmaya verdi. İşte ilk kitabı “İpek ve Bakır” yeniden yazmaya devam etme sürecinin sonunda, edebiyat dünyasına ve okuyucularına emanet edildi.
Hiç şiir yazmadı ancak şairlerin şiirlerinin ilham kaynağı oldu. Birçok muhteşem şiiri, Tomris Uyar’a duyulan aşk ve hayranlık sebebiyle okuduk. Papirüs dergisinin kuruluşunda tanıştığı Cemal Süreya, o dönem kendisi gibi evliydi. Ancak Tomris’in edebiyata olan düşkünlüğü ve henüz keşfedilmemiş bir cevher olduğu düşüncesi Cemal Süreya’nın ilgisini çekmeye yetmişti. Tomris Uyar onun için her yeni sayfasında yeni şeyler keşfedeceği bir kitaptı sanki. İkisi de boşanmış ve 3 yıl süren yoğun bir aşka tutulmuşlardı. O kadar düşkündü ki Cemal Süreya Tomris’e, akşam erkenden eve geliyor, tüm zamanını Tomris’in dizinin dibinde geçirmek istiyordu. Ve o bizi gülümseten bilindik hikayenin, Cemal Süreya’nın o dönem nasıl bir aşk ve bağlılık içinde olduğunu bize kanıtlıyordu.
Tomris Cemal’in kendisine bu denli düşkün olmasından rahatsızlık duymaya başladı ve bir gün biraz arkadaşlarıyla olması gerektiğini ve gezip dolaşmasını teklif etti. Cemal Süreya gerçekten de ertesi gün eve her zaman geldiği o erken vakitte gelmedi. Ve ertesi gün de. Bir süre sonra bir akşam Tomris dışarıya bakarken Cemal Süreya’nın apartman girişinde oturduğunu gördü. Meğer her akşam, Tomris’in kendisiyle konuştuğu zamanın dolmasını bekliyormuş…
Cemal Süreya Tomris’e en güzel şiirlerini yazdı. Bir gün ayrıldılar ve ayrılık sebebi asla bilinemedi. Çünkü ikisi de konuşmama kararı almıştı. Seni benim ağzımdan kimse duymayacak demişti Cemal Süreya. Öyle de oldu. Büyük aşkını sadece şiirlerinde okuyabildik;
Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğunda öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni.
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni.
1966 yılında,Turgut Uyar eşinden ayrılmış, çocuklarıyla İstanbul’a gelmişti. Tomris ise evliliğinin son günlerini yaşıyordu. İstanbul’da tanıştılar, onları şiir buluşturmuştu. Büyük bir aşkla 1969’da evlendiler. Birbirlerini çok seviyorlardı. Tomris, Turgut Uyar’ın kendisine duyduğu aşkı, şu satırlarla anlatıyordu;
“Turgut, her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak; ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda, boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.”
Tomris için bu defa her şey farklıydı. Turgut Uyar’ı çok seviyordu. Öyle bir aşk ki, söylediği gibi, bu bağlılık yordu Tomris’i. Ancak hiç bitmedi, ve fırtınalı da olsa, aşkları hiç dinmeden yıllara meydan okudu. Ta ki 1985’te Turgut Uyar’ın vefatına kadar. Sirozdan ölmüş ve hayatının son günlerinde çok acı çekmişti. Ve o kara günde, hep edebiyat, hem de Tomris çok sevdikleri adamı kaybetmişlerdi.
Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
Seni övdüğüm zaman
Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
Seni övdüğüm zaman
Edip Cansever ile Turgut uyar yakın arkadaşlardı. Yıllarca, içten içe büyük bir aşk büyütmüştü içinde Edip, Tomris Uyar’a karşı. Öyle ki, Turgut Uyar’ın bu elinden kaçırma korkusunun en büyük sebeplerinden birinin Edip Cansever olduğu söylenir. Tomris, Edip Cansever ile ilişkisini daha sonra şöyle ifade edecekti;
Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.
Edip Cansever, hep uzaktan günden güne daha da büyüyen bir hayranlıkla sevgi Tomris’i. Her yıl onun doğum gününde, bir şiir yazdı ve yayımladı. Aşkı saklayamayacak boyutlara ulaştığında, dile getirmekten hiç sıkılmıyordu. Ve bu aşkını satırlara dökmekten;
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç,
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de,
Bir kıyıya bakarken, bakarken ki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet’nin kadınlarına yaraşan giysilerinde
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
“Tomris rakıyı seviyordu, bense onu..” demişti Edip Cansever. Tomris, ikinci yenicilerin en güzel ilham perisiydi nitekim.
62 yaşında, 2003’te yemek borusu kanseri soluksuz bıraktı Tomris’i. Ardından güzel şiirler, güzel şairler ve anılar bırakarak aramızdan ayrıldı. Bir şiire ilham olmak, bir şiir olmaktır. Ki kaç şiir oldu Tomris, hala sayfaları ellerimizin altında. İyi ki bir Tomris geldi bu hayata. Edip Cansever’e, Turgut Uyar’a ve Cemal Süreya’ya uğradı. Yolu düştü edebiyata, ve bize güzel satırlar bıraktı. İyi ki aşık olunacak kadar güzeldi…