Seyirciyi sahneye oturtarak oyunu seyirci koltuklarının olması gereken yerde sergilemek de neyin nesi? Koridor boyunca yanan mumlar ve şu insanı ürperten müzik? Sahneden sarkan zincirler !
Ürperdim mi ürperdim, korkmuş bile olabilirim. Oyun, daha başlamadan gerdi beni dekor yüzünden.
“Ama beni neden sahneye oturttunuz ki! Sadece seyirciyim ben! Yok yahu sen tarafsın, her şeyde mutlaka taraftır insan, işine geleni, çıkarına uygun olanı seçer kendisine”. Belki de en çok insanı anlattığından seyirci oturuyor sahnede.
İnsanlar korkutuyor beni, bencillikleri ve çıkarları uğruna yapabilecekleri korkutuyor beni.
Bu ruh hali ile sahnesine düştüğüm oyuna bak; Quills-Tüy kalemler. Marquise De Sade, Charenton akıl hastanesinde geçirdiği son yıllar.
Bir tiyatro oyunu nasıl bu denli dinamik olabilir ki? Gözümü kırpmadan seyrettim desem yalan değil, bazı sahnelerde nefes almayı unutmuş bile olabilirim.
Mesela sevgili rahibimizin ah! O bir kukla hakkını vereyim doğruları yapmaya çabalayan bir kukla, gerçek hayatta var olan milyon tane kukladan biri hizmetçi kızın (Madeleine) cesediyle seviştiği gerçek üstü sahne. Düşler ve karabasanlar sevgili rahip gerçekte kim ve ne olduğumuzu bağırırlar bize. Sevgili tanrı aziz rahibine merhamet et!
Rahip Abbe de Coulmier rolünde Buğra Koçtepe’yi bu sezon Satıcının Ölümü oyununda izlemiştim. Orada da iyiydi lakin burada olağanüstü. Sade’yi oynayan -hayır oynamıyor Durukan, o olmuş Sade olmuş- delilikle dahilik arasında salınıp duran bir adamı, karakter çok abartılı olduğu halde hiç abartmadan oynayan Durukan Ordu ile kafa kafaya kapışıyor derim. İkisinin karşılıklı sahneleri nefes almaya engel, o denli yükseliyorlar oynarken.
Gökyüzü bazı geceler parlak yıldızlarla dolu olur da hangisine bakacağınızı şaşırırsınız ya, hepsini birden seyredersiniz; öyle bir oyun bu, bütün oyuncuları birden seyretmek istediğiniz. Quills’in oyuncu kadrosu parlak takımyıldızlar gibi.
Sade’nin karısı rolünde;
Renee Pelagie De Mentruil: Zeynep Ekin Öner
O bir güneş, etrafında gezegenlerin döndüğü bir güneş, sahneye çıktığı anda ışığı sarıyor dört bir yanı. Sade’nin yazıları yüzünden toplumla başı dertte olan ve terk edilmiş olmayı sindirmeyi başaramadan, Sade’yi ve kendisiyle olan ilişkisini özleyen akıl hastanesinin baş tabibine baskılar yaparak, rüşvet vererek kocasının rahip tarafından parçalanmasına ön ayak olan bu hanım Sade’nin cesedinin parçalarının konulduğu kutuları görünce “fakat ben size yazarı öldürün dedim insanı değil” diyor. Kocasının cesedinin konulduğu kutulara oturarak sürünüyor. Renee Pelagie De Mentruil’in o kutulara sürünürken aldığı cinsel haz, Zeynep Ekin Öner’in; bakışından, duruşundan, nefes alışından vücut bularak seyircinin üzerine sağanak gibi yağıyor.
Madeleine: Burcu Özberk
Tatlı saf ve tutkulu Madeleine. Sade’nin öykülerine bağımlı Madeleine! O kadar deneyimsiz ve masum ki, kendi sonuna koştuğunun farkında olamayan Madeleine! Burcu Özberk oyun boyunca ışıltılı bir performans sergiledi. Rahibin kucağından yere düştüğü sahne olağanüstü idi. Ancak bir ceset o kadar cesetmiş gibi görünebilir bir de ceset rolü yapan Burcu Özberk herhalde.
Doktor Royer Colard: Mithat Erdemli
Ah! Seni küçük boynuzlu geyik, seni küçük adam, seni gidi andropozun kıyısında aldatılmış ve aldatılan zavallı koca seni! Sen o tatlı karına Tac Mahal yaptırsan yine de sadık kalmayacak sana, sevmiyor çünkü seni, sevmiyor, kimse söylemedi mi sana? Bir kadın seni sevmemişse Atlantis’i hediye etsen onu yine durduramazsın. Belki de senin sevilecek bir yanın yoktur ha doktor? Hiç böyle düşündün mü? Mithat Erdemli çok başarılı, Doktor Royer Colard’ın bir kadın seyirci olarak bana hissettirdikleri ortada, karakterden nefret ettim, Mithat Erdemli’yi çok beğendim.
Marquise De Sade: Durukan Ordu
Sade; bizi bir o duvara bir bu duvara vuruyor, hep parmağı gözümüze hep eli ciğerimize; haklı olduğu o kadar çok şey var ki; dahi adam derken deli bir adam olduğuna hükmediyor insan. Oyun boyunca karar veremiyor; dahi mi deli mi bu adam? Durukan Ordu o kadar sade oynuyor ki oynadığına inanmıyoruz, Sade olduğuna inanıyoruz. Oynamak nedir tanrı aşkına? Durukan’ın sahnedeki performansının yanında?
“Akıl ve kötülüğü beynin içine tıkıştırıp insandan iyiyi ve doğru olanı seçmesini, yapmasını beklemek ne büyük zulüm.”
Diyor Sade, Rahip Abbe’ye. Tanrı sorgulanabilir, olan biten her şeye göz yumduğu için şüphesiz…
Peki ya yazmak?
Sadece yazarak var olabilen birisini durdurabilir mi senin çürümüş kokmuş ahlak takıntıların ey insan? Kanıyla yazar, dışkısıyla yazar, duvara yazar, çarşafa yazar, sevgilisinin bedenine tüy kalemlerle yazar, parmaklarını kesersin kalem tutmasın diye, ayak parmaklarıyla yazar ancak öldürerek durdurabilirsin sen onu ancak öldürerek.
Göğsüme bir şey oturdu kış günü -8 derecede Cinnah’tan Kızılay’a koşar adım yürüdüm, göğsüme oturan o şeyin ağırlığı azalmadı.
+13 ibaresine aldanmayın, o ibare +18 olmalı zira ben 13 yaşındaki oğluma bu oyunu seyrettirmem. Cinsel kimliği oturmamış bireylerin Markiz’den uzak durması taraftarıyım ısrarla.
Bileti pahalı lakin değer. Oyun görsel bir şölen, oyunculuk açısından olağanüstü, ses, ışık, sahne kurgusu daha iyi olur muydu? Hiç zannetmiyorum.
Yönetmen İlham Yazar bundan sonra yaptıkları mutlaka izlenecek insanlar listesinde.
Quills-Tüy Kalemler, Ankara’da bu sezon benim seyrettiklerimin en iyisi.
On numara, beş yıldız.
Alkışlar; Quills için.
***
Genel Sanat Yönetmeni: Erdal Beşikçioğlu
Yapımcı: Nadir Koçoğlu
Yazan: Doug Wright
Çeviren: Buğra Koçtepe
Yöneten: İlham Yazar
Müzik ve Düzenleme: Ali Erel
Kostüm: Funda Çebi
Dekor: Tatbikat Sahnesi
Koreograf: Binnaz Dorkip
Işık : Mustafa Bal
Oyuncular:
Marquise De Sade: Durukan Ordu
Renee Pelagie De Mentruil: Zeynep Ekin Öner
Abbe De Coulmier: Buğra Koçtepe
Doktor Royer Colard: Mithat Erdemli
Madeleine: Burcu Özberk
Mimar Pruix: Melih Efeçınar
Madame Royer Collard: Buse Kara
Bouchon: Burak Küçükosman
Cleante: İlham Yazar