Divriği Ulu Camii ülkemizdeki en ilginç ve mimari açıdan da en güzel camilerden biridir. Mimari açıdan tamamen Anadolu geleneksel taş işçiliğini sergilemektedir. Bu nedenden dolayı da UNESCO Dünya Kültür Miras Listesinde yer almaktadır. Türkiye’nin bu listeye giren ilk mimari yapısıdır. Tek bir kapısına tez yazılan eşsiz bir mimari yapıdır.
Divriği Ulu Camii olarak bilinen bu yapı aslında darüşşifa (Hastane), cami ve türbeden oluşan bir külliyedir. Cami bölümü Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı olan Mengücek Beyliği döneminde Ahmet Şah tarafından, Darüşşifa bölümü ise eşi Turan Melek tarafından mimar Ahlatlı Hürrem Şah’a 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır.
Dıştan, sıradan dikdörtgen bir yapıya sahip olan bu külliye 5 kapısıyla eşsiz bir mimari eserdir. Tüm kapılar ilk bakıldığında simetrik olarak gözükse de aslında asimetrik olan bitkisel ve geometrik işlemelerle süslenmiştir. Cami barok tarzda yapılmıştır. Türk-İslam karışımı bu tarzda başka bir yapı yoktur. Cami, kapıları olduğu kadar içindeki sütunlar ve tavandaki işlemeleriyle de eşsizdir.
Caminin batı kapısının diğer kapılara göre başka bir özelliği vardır. Kapının mimari özelliğine bağlı olarak mayıs ve eylül aylarında ikindi namazından 45 dakika önce insan silüeti belirir ve bu silüet ilk olarak Kuran okuyan insan, daha sonra namaz vakti yaklaştığında ise ellerini bağlayarak kıyamda duran insan şeklini alır. İşin ilginç yanı ise bunu Japonlar fark etmiştir. Bu nedenden dolayı Batı Kapısının bir diğer adı da Gölgeli Kapıdır. Kapının süslemeleri de bir o kadar ilginçtir. Lale motifleri bu kapıda çok işlenmiştir. Lale tasavvufta Allah’ı temsil eder. Kapının iç kısmında sağda ve solda olmak üzere iki denge sütunu bulunmaktadır. Bu sütunlar 1939 Erzincan depremine kadar dönmekteydiler.
Caminin minberi ise camiyle aynı yaştadır. Uzun süre dayanabilen abanoz ağacından yapılmıştır ve hâlâ ayaktadır. Yapımı 12-13 yıl sürmüştür. Yapımında parçalarını birleştirirken tahta çivi kullanılmıştır. Sadece bazı yerlerde güçlendirmek için demir çivi kullanılmıştır.
Darüşşifadan bahsedecek olursak; Anadolu Selçuklu döneminde hastane olarak kullanılmış fakat daha sonra Osmanlı döneminde işlevini yitirerek medrese görevi görmüştür. Darüşşifa akustiği çok iyi ayarlanmıştı. İçerisinde akıl hastaları su sesi ve ney sesiyle tedavi edilmekteydi.
Cami 1985 yılında UNESCO’nun koruması altına alınmış ve ayrıca Cumhurbaşkanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Bu eşsiz mimari yapıyı Evliya Çelebi “Methinde diller kısır, kalem kırıktır” diyerek güzelliğinin ne anlatılabileceğini ne de yazılabileceğini ifade etmiştir.
KAYNAKÇA
- Prof. Dr. Küçükdağ, Yusuf. “Divriği Darüşşifası’nın Osmanlı Döneminde Medrese-i Kebir Adıyla Eğitim Kurumu Olarak İşlevini Sürdürdüğüne Dair”, İslam, San’at, Tarih, Edebiyat ve Musıkısi Dergisi 3/5 (2005): 97-104.
- www.divrigiulucamii.com.tr