Kurbağaların suyu kaynarken bazıları dışarı atlamaya çalışıyor, bazıları başarmış, bazıları ise atlamayı başarmışları kötülüyor ve atlamayı deneyenleri engellemeye çalışıyor. Büyük bir çoğunluk suyun kaynadığının farkında ancak “Bugüne kadar bir şey olmadıysa yarın neden olsun ki?” sorusuyla yaşamaya devam ediyor.
Sonra mutfaktaki bazı etlerin tırtıklandığı fark ediliyor. “Fareler basmış olsa gerek…” diye düşünülerek, tırtıklanan kısımlar kesilip çöpe atılıyor, yapılan bu işlem de çözüm sanılıyor. Ertesi günlerde ısırıkların boyutları büyümüş, etlerin yarısı telef olmuş, ısırılan yerler kesilip atılıyor ve birkaç da farenin başı eziliyor; sırtlanlar sinsice gülerken.
Masa başında köpekler sinirleniyor. İstihkaklarının pek çoğu çöpe gitmiş, fareler ezilmiş ama etler azalmaya devam ediyor. Köpekler de etleri çaldırmadan evvel tüketmek peşindeyken, ne aceleleri var bilinmez, etleri pişirmeden yemeye başlıyor. Köpekler kuduruyor. Su göreni kaçıyor. Ağzı köpüreninden uzak duruluyor ancak bazıları da ısırıyor.
Kuduz köpekler tabii ki sürü hâlinde yaşayamıyor. Bu durum bir açıdan iyi çünkü anca kendi etraflarının canını sıkıyor. Bir taraftan ise kötü; kuduz köpeklerin sayısı, nedendir bilinmez, hızla artıyor.
İnekler eskisi gibi süt verebiliyor ancak etraftaki samanı bir tek onlar kullanmıyor. Süt sevdalıları ineklerin haklarını savunmakla pek de akılsız bir iş yapmıyor, koyunlar ise yere yatırılmış güdülmekte. Tıraş makinası koyunlardan bir tanesinin derisini kesince “Ulan!” diyor, “Koyun güdecek el bile kalmamış buralarda!” Ya sebebi kurban bayramı ya da erken vakitte konuşması, bunu da bize söylemezler ama koyundan pek de fazla bir et çıkmadığını herkes görüyor.
30 kümesten 25’i yıkıldığında, tavukların çoğu telef olmuş durumda. Çeşitli çelik profillerin altında ezilmiş, teller tarafından delik deşik edilmiş, ne yumurtasına ne de etine el sürülmez hâle gelmiş birçok tavuk var meydanda. Kuduz köpekler tavuk eti de sever ama sırtlanlardan onlara pek bir şey de kalmayacak gibi. “Daha sağlamını yaparız…” açıklamaları etrafta dolaşırken tilkiler ayaklanıyor ve “Neden?” diye soruyor. “Zaten sağlamlardı, ne gerek var daha sağlamına?” Kuduz köpekler, tilkilere hak veriyorlar ve aynısının bir benzerini yapmayı öneriyorlar. “Tavukların bütçesi belli. Sayıları da azalmış. Kaç yumurta verebilecekler ki? Eski malzemeleri tekrar kullanıp daha dayanıklı bir şey oluşturmaya bakalım.”
Hava ise geçen seneye göre 15 derece daha sıcak. Kargalar, bu durumun normal olduğunu söylüyor: “7 yılda bir oluyor. Normal bu.” Sıcaktan ölen birkaç hayvanın dışında kimse şikâyet edecek bir şey bulamıyor ama nedendir bilinmez, uzun zamandan sonra ilk kez filler bu bölgeden geçiyor, “Kurumamış göl var mı buralarda?” diye de soruyor.
“Diyelim ki var, anasını satayım, size hiç yerini söyler miyiz?” diyor bir akbaba. Sırtlanlar, bu kanatlı leşçilerin niyetini anlıyor ve filleri koruyup kollama görevini üstleniyor gibi görünüyorlar. “Biz size kurumamış göl vaat ediyoruz, bizi takip edin!” Önemli olan şeyin göle ulaşmak değil; göl yolunda ölen fillerin hangi leşçiye daha yakın olduğunu bilen aslanlar ise sürüyü ölmezden evvel indirme peşinde. Fillerden bir tanesi “A-! Fare!” diye bağırıyor ve fillerin gündemi etrafta fare olup olmadığı hakkında görüşler belirtmekten ibaret hâle geliyor.
Ayılarla da ayıların kavga etmeye başladığını çoktan duydular. Bir kısım ayı, topladıkları balları kendi içerimizde bölüşüp geçinelim derdindeyken diğer ayılar sadece balla yetinmeyeceklerini, kendi özgür iradeleriyle bu balları başka hayvanlarla paylaşıp kendi istedikleri diğer besin öğelerini tüketeceklerini bildiriyor. Baldan pay isteyen diğer hayvanlar, hür irade savunucusu ayılara gizliden gizliye destek verirken bir penguen şöyle diyor; “Buraların buzul olması gerekmez miydi? Az ötede bir timsah dolaşıyor!”
Ancak hiçbir hayvan birbirini anlamadığı gibi, insanlar da birbirine kulak veriyor gibi durmuyor. Disleksiden mustarip binlercesi, 10 dakikalık bir sohbeti bitmek tükenmek bilmez bir girdap gibi görürken anlatıcı ise henüz girizgâh yaptığını düşünüyor. Anlatısını dikkat çekici hâle getirmek için çabalarken bazen anlatmak istediği şeyi kaçırıyor, kaçan kaçtı ya zaten, boş konuştuğu ile kalıyor. 1 oluyor, 2 oluyor, dinlenilmesi gerekmeyen safsatacı bülbüle dönüşüyor. Sesi güzel ama cümleler pek mantıklı gelmiyor.
Her şey devam ediyor. Her şey tekrar ediyor. Her şey konuşuluyor. Her şey anlaşılıyor. Her şey bitiyorken her şey başlamış oluyor. Sonra her şey devam ediyor…