Yutkundum, kilometrelerce uzaktakinin hiç duymadığım gülüşü aklıma geldiğinden. İçim acıyor, her edilen sözün bir intihar notası taşıdığını düşünmem bu sebepten herhalde… Ağlayamamak daha büyük bir problemdir ağlamaktan, anlarsın bunu içindeki umutların yanışını izlerken. Çık dışarıya, yürü yolda. İçine atmak sigaradan daha zararlıdır organlara, anlatabileceğin kimse yoksa yahut seni anlayamıyorlarsa, bir müzik aç. Bir sigara yak, düşün… Düşün… Ta ki parmakların sigaradan yanıncaya kadar… Düşün… Yolun ortasında adımlarken bağır kendine ve de ki –bir intihar bu kadar gülmemeli yüzüme- ah sesi duyulursa bir kulaktan, bir yumruk at yürüdüğün yola, en içten küfürlerini yolla kara yolları genel müdürlüğüne. Yolun sonundaki daha da bastırsın bilinçaltına. Dardasındır… Gül ve kendini görmeye çalış, yüzünün aldığı o tanınmadık ifadeyi incele. Uzun bir süre misafir olmayacaktır o. Yürü yolun kesik kesik olan beyaz şeritlerine basarak, gecenin karanlığındaki tek beyaza saygı duy. Uzun yolların sevindirici sonlarını düşün. Düşünmektendir belki de, düşünceden ibaret olman. Zift mi daha karanlık, zifiri mi? Su toplamış kaldırım köşelerine bas, sigara izmaritini yüzdür, ayın geceyi terk etmesi engellemesin seni sen dümdüz yürü beyaz şeritlere basarak. De ki –bekle’me’yenim var, ona gideceğim- Simetrik ekilen ağaçların sokak lambalarıyla yola düşen gölgelerinde hayaller kur, yolun sonunu düşle. Düşün… Gittiğin yolları unutma, geri dönüşün eksiksiz olmayacaktır. Gözyaşı damlalarını beyazların arasına bırakarak o’na git… Vazgeçersen yolunu kaybedersin, buharlaşmadan yaşların dön geri, kaybetmeyi göze aldıysan eğer geride bıraktıklarını, koş… Sana doğru dört nala bekleyen tebessümü yakalamaya doğru, haykırarak susana doğru, yolun sonundaki o peygamber’e doğru…
Yazan: Buğra Karadeniz