George Clooney 2005 yılında ‘Good Night and Good Luck’ adlı filmde, 1940’lı yılların Amerika’sında yaşanılan ‘cadı avı’nı beyaz perdeye aktarmış, üzerinden altmış yıldan fazla geçmiş olmasına nazaran film hatırı sayılır oranda dikkat çekmişti. Wisconsin eyaleti senatörü olan Joseph McCarthy’nin başlattığı, muhalif olan her kesimin ‘komünist’ olmakla suçlandığı filmde, bir televizyon kanalında senatör aleyhinde çarpıcı haberler hazırlayan Edward R. Murrow ve Fred W. Friendly ikilisinin hayatı oldukça etkili biçimde anlatılır.
22 Ocak 2016 tarihinde tüm dünyada vizyona giren ‘Trumbo’ filminde, Amerika’nın en büyük senaristlerinden birisi olan Dalton Trumbo’nın hayat öyküsü anlatılmaktadır. 29 Haziran 1940’ta Amerikan kongresi, Amerikan hükümetinin devrilmesini savunmayı ve hükümet aleyhinde propaganda yapılmasını suç haline getiren yasayı kabul etti. Yasa düşünce özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle çok eleştirildi. Bu yasaya dayanarak Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi (HUAC), yazarları, müzisyenleri, eğitimcileri, tiyatrocuları, oyuncuları, senaristleri ve daha onlarca insanı sorguladı. Trumbo filminde ‘komünist’ olmakla suçlanıp adeta linç edilmek istenilen bahsi geçen yazarlardan Dalton Trumbo üzerinden bir devrin karanlık, despot ve faşist yüzünü görmek mümkündür.
Korku, bazı yasal yollar kullanılarak etkisi toplum üzerinde meşru kılındığında insanları istenilen noktalara yönlendirmede en etkili araçlardan birine dönüşebilir. Meşruiyet kazandırılmış bu korku şüpheciliğe ve bir kamuoyu refleksinin oluşmasına neden olur. Oluşturulan korku ortamında yaşaya-maya-n birey etkili kılınan korku yöntemleri sayesinde kolaylıkla yönlendirilip sergilemesi istenilen davranışı sergiler.
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle uluslararası alanda iki süper güç yerini almıştır. Nükleer silahların caydırıcı gücü bugün Soğuk Savaş olarak adlandırılan sürecin başlamasında başat etkiye sahip olmuştur. Bu soğuk savaş yıllarında Hollywood sineması ürettiği konularla insanları ‘aydınlatmayı’ kendisine hedef olarak belirlemiştir. Amerika’daki komünizm düşmanlığı sinema sektörüne de yansımış, büyük sansürlere yol açan uygulamalar senaristlerin işlerini zorlaştırmıştır. Hollywood –diğer birçok kurum gibi- dönemin McCarthy politikalarına boyun eğip aldığı ‘Hollywood film yapımlarında komünizm ile bağlantısı olduğu düşünülen kişiler bu sektörde yer almayacaktır’ kararı ile adeta faşist ideolojinin resmi temsilcisi haline gelmişti.
1947 yılında başlayan ‘HUAC Soruşturması’, ‘Hollywood Onluları’ olarak bilinen Dalton Trumbo, John Howard Lawson, Herbert Biberman, Albert Maltz, Alvah Bessie, Samuel Ornitz, Adrian Scott, Ring Larner, Lester Cole, Edward Dmytryk’ın soruşturmalarının birebir gösterilmekte olan filmde, yargılanan insanların mesnetsiz suçlamalarla hapse atılmak istenmesi seyirciye anlatılmaktadır.
Mccarthycilik ya da Cadı Avı
1945-1954 yılları arasında Amerika’da gerek iç gerekse dış politikada hakim propaganda unsuru haline getirilen komünizm tehlikesi bir korku toplumunun oluşmasını sağlamıştır. Senatör McCarthy adeta yasaları çiğneyerek çoğu insanın asılsız bir şekilde yargılanmasına neden olmuş ve Amerika siyasi kültüründe fenomen halini alacak olan McCarthycilik ya da cadı avı olarak adlandırılan döneme adeta damgasını vurmuştur. McCarthycilik, 1950 yılında Senatörün yapmış olduğu bir konuşmada Amerika’da komünist emellere hizmet ettiği belirlenen 205 kişinin isminin yazılı olduğu bir listeye sahip olduğunu ileri sürmesi ile büyük tırmanışa geçmiştir. Ne hikmettir ki liste hiçbir zaman açıklanmamış ve komünist emellere hizmet ettiği öne sürülen kişilerin böyle faaliyetlerde bulunduğu da asla ispatlanamamıştır.