-Vol.36-
İnsanı bir başkasının anlamaması kadar normal bir şey yoktur. Lakin, insan kendini anlayamazsa işte orada sıçmış demektir.
Kelimelerle ifade edemeyip anlamlandıramadığım sıkıntılar var. Sürekli boş boş bakmak nedir bilir misiniz? Hayır tabii ki bilmezsiniz, çünkü bilseydiniz şimdi bir çoğunuz ölmüş olurdunuz.
Sığınacak bir liman var neyse ki de kurtuluyorum, yoksa çoktan içimde kopan fırtınalardan birinde alabora olup Mariana Çukuruyla yarışacak bir derinliğe düşmüş olurdum.
Neyse en az evrim kadar ne olduğum belli değil. Ne kendimi kabul ettirebiliyorum ne de inkar ettirebiliyorum. Bu hiç ama hiç mantıklı değil. Siz siz olun uzak durun böyle durumlardan kölelerim.
-Vol.37-
İnsanların mantıklı bir şekilde saçmalayabilmeleri ne kadar zeki olduklarının bir kanıtı olabilir. Lisede tarih hocalarımdan biri her dersin son on dakikasında dersi bitirip, “hadi saçmalayın gençler” derdi ve bu saçmalama derslerinde enteresan, hayal gücünü arttıran, komik veyahut düşündürücü bir takım şeylerin ortaya çıktığına şahit olmuştum.
Galiba o gün bugündür hala saçmalıyorum, arada sırada abartıp bunu hayatıma bile dahil etmiş olabilirim. Bazen yalnızken bile saçmalayabilirim, duvara bakıp saçmalayabilir misiniz? Bence sizler de saçmalamalısınız. En azından farkında olarak saçmalayın ki bir işe yarasın.
-Vol.38-
Herkesin bir gün gideceğini bilerek ve bunu sürekli aklına getirerek yaşayan insanlar acıya müptela olabilir demişti birileri. Kim demişti bilmiyorum, belki ben bile demiş olabilirim. En korktuğum şeylerden biridir ve hep kimseler gitmesin isterim fakat…
İşte hayalperestliğin zararlarından biri de herkesin gittiğini hayal etmek. Al sana acıya müptela olmak durumumun canlı hâli.
-Vol.39-
Mutluluğu nasıl yakalıyor insanlar?
Belirli bir formülü veya yapılması gereken şeyler mi var?
Kişiye bağlamışım mesela ben, “O” olmadan mutluluğun veya eğlencenin bir tarafı eksik kalıyor.
Gereksizliğim her nefes alış-veriş sırasında yüzümde patlıyor.
Sürekli ateş edilen bir tüfeğin namlusunun şişmesi gibi. Öndeki mermiyi arkadan gelen ittirir. O da hedefine varmadan düşer. Nefes düzenim aynen böyle. Kalbin çarpması bir şey ifade etmiyor.
Dünyada mutsuzluktan arındırılmış bir bölge yapılmalı. Ve her insana en azından on dakika müsaade edilmeli.
Fazlası şımartır çünkü.
Benim işime yarayacağını düşünmüyorum çünkü yanlış nefes alıp vermekten dolayı bir şeyler eksik kalır.
Durumumuz bundan ibaret.
***
“Benim neden aktığımı ben bile anlamadım” dedi Su. “Belki fizik kurallarındandır ya da değildir.” diye cevap verdim, güldü.
“He bir de akarken saçmalıyorum, kimi zaman önüme gelen her şeyi kapıp götürüyorum, bu da benim trollüğüm” dedi.