Çirkin Tuco, çirkin elleriyle çirkin yüzünü örttü. Çirkin gözlerinden, çirkin gözyaşlarını akıttı. Milyon kere çirkinliği bedenine almıştı. İntikam için bir adamın peşine düşmüştü. Çirkin Tuco, bir adamı cezalandırdı, onu çirkin bir çölde, çirkin susuzluğa itti.
Boş bir kavanozun camdan çeperi. Dönüyorlar etrafında, el sürüyorlar, bıçak dayıyorlar ağzına. Fötrlü, kalın bıyıklı adamlar. Kavanozdan bakarsan yüzleri buğulu, çizmeleri yok…
İyi, kötüyü vuruyor. İyi, çirkini çirkin bir çölde bırakıyor. Çirkini yok saymak, iyinin kötülüğü.
Kendimizden ne kadar da yalnızız, anlıyor musun ?
Kendimizden ne kadar da öteyiz ?
Yine de kahramanız (!).
Ben, hangi aldancadan irice patika örsem,
Şakaklarımın acısından eylesin de gelsin zaman.
Dudağında ölümün koşan yavaşlığı,
Gecenin 11 kere 11’i hüzün geçmişliği ve sessizlik.
Şiir, yalnızlık ritüeli; sisli, karanlık, soğuk o tepeden sonra.
Truvalı Helen,
Bir beden büyük bu çıvgın, bu korku.
Fikrimce gözlerin düşgele çarpmış benimkilere
Aşık olmak, sisli, karanlık, soğuk o tepeyi aşmaktır.
Helen,
Uzağındaki binlerce sevecen kelimem darağacında kalmalı.
Sen Sparta’lı bir sancısın, ben kederin bile gölgesi değilim.
Geceyi şiire bürümenin anlamı,
Şiire eşlik eden Yunan ezgisinin sözü değilim.
Değilim akrebe değmiş bir yel ile kovan,
Değilim şiire gerek bir hece.
Kendimden ne kadar da yalnızım, anlıyor musun?
Kendimden ne kadar da öteyim…
“Aşık olmak, sisli, karanlık, soğuk o tepeyi aşmaktır” ama “Kendimden ne kadar da öteyim” zor bu tepeyi aşmak çok zor madam.
Buraya milyon kusür tane edebi suya batirilip cikartilmis kelime yazilabilir tabi fakat o tepenin yabani ördeklerle kaplı olduğunu ,elimi tutmadiginda korktugumu hatirlatmak isterim. Aşamadım değil asla.
Aşamadık.