‘Sana bir kez soracağım Jacob, mavi alev nerede?’
Zar zor ayılan Jacob, soru karşısında şaşırmıştı.
‘Sa… na verdim.’
Isabel tabancanın kurma kolunu çekti.
‘Beşe kadar sayacağım, eğer bana yerini söylemezsen o ölür.’
Isabel silahı başına doğrultmak için biraz sağa kaydığında, Jacob karşısında Erika’yı gördü. ‘Erika!’ diyebildi sadece. Isabel’e dönüp;
‘Onu serbest bırakacağını söylemiştin, sana istediğini getirdim. Bırak onu.’
‘Jacob, Jacob. Bana bak. Jacob! Bana bir şey getirmedin. O nerede?’
Ağzı bantla kapalı Erika çaresiz bir biçimde olanları izliyor, sadece gözyaşı döküyordu. Isabel saymaya başladı.
‘Bir…’
‘Dur, dur. Sana onu getirdim. Ellerimle teslim ettim.’
‘Jacob, mavi alev nerede?’
‘Bir dakika, yoksa getirdiğim o değil miydi? Anlamıyorum. Sana getirmiştim.’
‘İki…’
Koltuğu sallamaya başladı. Bağlarından kurtulamaya çalıştıysa da pek işe yaramadı. Gücünün tamamını kullanamıyordu. Bir kez daha salladı ancak yine bir şey değişmedi.
‘Tamam, tamam. Berlin’de. Onu bırak. Sana getireyim. Oturup konuşalım, medeni insanlar gibi.’
‘Berlin’de değil. Yalan söylüyorsun. Üç…’
‘Lanet olsun, onu sana getirmiştim. Onu sana verdim.’
Isabel silahını Erika’nın bacağına doğrultu ve tetiği çekti. Erika, acıdan inliyordu. Jacob ise sinirden bağlı olduğu koltuğu yerinden sökecekti. Isabel Jacob’a doğru bir adım attı.
‘Yapamayacağımı sanıyorsun ha. Bu bir oyun mu Jacob, oyun mu sanıyorsun bunu? Mavi alev nerede?’
‘Bana bak Erika, bana bak aşkım. Yüzüme bak, ayık kal, benimle kal! Her şey düzelecek, eve gideceğiz.’
‘Mavi alev nerede Jacob, nerede o?’
‘Seni öldüreceğim. Yemin ediyorum, seni geberteceğim piç kurusu.’
‘Dört. Dört…’
Isabel sakinleşti ve yerini aldı tekrar. Az önce birbirine giren konuşmalar daha anlaşılırdı. Jacob Isabel’in ne kadar ileri gidebileceğinin farkındaydı. Hiçbir şey hatırlamıyordu, her şey bulanıktı. Isabel’in gözlerini içine baktı ve;
‘Ne istersen sana getirebilirim. Lütfen yapma! Onu öldürmek sana bir şey kazandırmaz. Ne istiyorsan almanı sağlayacağım. Söz veriyorum. Lütfen yapma.’
‘Beş…’
‘Hayırrrrrr!’
Silahı ateşlediğinde Jacob dona kalmıştı. Ağzından hiçbir şey çıkmıyor, gözlerinden yaşlar akıyordu. Erika’nın cansız cesedi duruyordu karşısında. Bu olamazdı. Yıllar sonra bulduğu Erika’yı kaybetmişti. Isabel silahı yere attı ve Jacob’a doğru yürümeye başladı. Yanına geldiğinde kulağına eğildi, ‘Doğru söylüyormuşsun, getirdiğin mavi alevmiş.’ dedi. Jacob tepki vermiyordu. Isabel odadan ayrıldığında Jacob hala hareketsizdi.
***
Isabel, planın son aşamasını gerçekleştirmek için ateş kuyusu adını verdiği patlama noktasına gitti. Mavi alevi atmosfere yayacak olan füze’nin içine yerleştirdi. Füzenin başlığını yerine taktı ve ampul takar gibi çevirerek yerine oturttu. Rosalie’ye döndü; ‘Geri sayım başlasın.’ dedi. Rosalie telsiz ile füze kontrol odasına haber verdi. Laboratuarda diğer fabrikalar ile olan bağlantılar yapıldı. Hepsi dev ekrana verildi ve sığınaklara gitmeleri için emir verildi. Hepsi yerin onlarca metre altındaki sığınaklara inecekler, patlama sonrası nefes alan her canlı ölecek, tarlalarda büyüttükleri saf Cermen ırkını kapsüllerden çıkarıp, yıllar önce Hitler’in hayalini kurduğu kusursuz ırk, savaşsız dünya fikrini hayata geçireceklerdi.
Geri sayımı başlatmak için ateş kuyusu ekibi dışında kimse kalmamıştı. Çok düzenli ve çok bilinçli bir şekilde herkes yerini almıştı. Geliştirilen füze sayesinde on iki dakika içinde füze atmosfere ulaşacaktı. Ateş kuyusu ekibi son hazırlıklarını yaptıklarında, Jacob hala kendinde değildi. Öylece Erika’ya bakıyordu. Hoparlörlerden duyulan ‘herkesin sığınaklara’ gitme emrine kayıtsız kalmıştı. İkinci emri duyduğunda irkildi; ‘Mavi alevin hareketi için son on dakika.’ Bunu duyduğunda bağlı olduğu koltuktan kurtulmak için bir kez daha çabaladı. Bağlı olduğu kayışları yerinden sökemese bile deforme olmalarını sağlayabiliyordu. Biraz daha uğraşınca ellerini kurtarabilecek kadar boşluk bulmuştu. Ellerini kurtarır kurtarmaz ayaklarını çözdü ve koltuktan kalktı. Ateş kuyusuna gitmesi gerekiyordu. Geri sayım başlamış, tesis hoparlörlerinden ‘Son beş dakika.’ sesini duyuyordu.
Etrafı son bir kez kontrol eden birkaç asker gördü. Bunlar onunla birlikte Bursa’ya gelen askerlerdi. Ona doğru geliyorlardı. Yaklaştıklarını hissedebiliyordu. Onu geçip, Jacob arkalarında kaldığında tüm gücü ile, sol taraftaki askerin boynuna ilk darbeyi indirdi Jacob. Damarları elindeydi. Diğer asker şaşkındı. Silahını çekti ama Jacob tüm gücünü kullanıyordu. Silahı tutan elini kırdı bir hamlede. Sonra boğazını parçaladı diğer eliyle. ‘Son üç dakika.’ sesi duyuldu. Jacob koşar adım ateş kuyusuna gitti. İki asker daha vardı burada. Bunlardan biri Rammstein’dı. Bir doksan boyunda, sarı saçlı, iri yapılı, bir askerdi. Jacob yanındaki adamın yumruğunu savuşturdu ilk önce, ardından belinden tutuğu gibi on beş – yirmi metre yukarı fırlattı. Rammstein saldırdı bunun üzerine. Isabel olan biteni görmüyordu henüz. Rammstein deli gibi vuruyordu. Jacob’ın aldığı darbeleri absorbe etme yeteneği vardı. Aldığı her yumruk darbesi ona bir şey yapmaz iken karşı tarafı yoruyordu. Birini devamlı yumruklamak Rammstein gibi iri yapılı birini bile yormuştu. Jacob son yumruğunu karşıladı ve elini göğüs kafesinden içeri soktu. Geri çektiğinde elinde Rammstein’in kalbi vardı. O koca adam dizlerinin üzerine düştü önce. Arkasından yüzükoyun yere kapaklandı bir ağaç gibi.
Ateş kuyusunda sadece Rosalie ve Isabel kalmıştı. Her şeyden o kadar emindi ki Jacob’ı bile hafife almıştı. Ateş kuyusunun girişinde Jacob’ı gördüğünde Isabel silaha sarıldı Rosalie ile birlikte. Ardı ardına ateş ediyorlardı. Silah seslerinin arasında ‘Son bir dakika.’ sesini duydu. Jacob birkaç adım attı ve olduğu yerden zıpladı. Doğruca Isabel ve Rosalie’nin üzerine uçtu. Önce Rosalie’nin elini kırdı. Kaçmaya çalışan Isabel’i yakaladı. Tek eli ile Rosalie’nin boynunu kırması çok uzun sürmedi. Isabel elinden kurtulmaya çalıştı ancak başaramadı. Jacob yere düşen Rosalie’nin ardından Isabel’e döndü;
‘Kapat şunu!’
‘Artık ben bile kapatamam Jacob.’
‘Kapat şunu dedim sana!’
‘Sistem geri sayıma başladığı andan itibaren hiçbir şekilde iptal edilemez.’
‘Yalan söylüyorsun.’
‘Dünyanın on iki dakikası kaldı Jacob, veda etsen iyi olur. Sen istesen de istemesen de bu olacak.’
Jacob Isabel’i boynuna doladı ellerini. Yavaş yavaş sıkmaya başladı. Yüzü morarmaya başlamıştı. Daha da sıkmaya başladı, kırılan kemiklerin seslerini duyabiliyordu. Virkaç saniye sonra boynunu kırmıştı. Öldüğünden emin olmalıydı. Başını koparacaktı ama ‘Son yirmi saniye.’ sesini duydu. Isabel’i bir kenara bıraktı. Füzenin başına gitti. Kapatmak için uğraşıyor, aynı zamanda geri sayımı devam ediyordu.
‘On sekiz…’
‘On yedi…’
‘On altı…’
‘on beş…’
Sistem geri sayıma devam ederken, Jacob füzeyi durdurmak için çareler arıyordu. Aklına onu füze rampasından sökmek geldi. Ayağa kalktı ki sırtında bir acı hissetti. Ardından silah sesi ile birlikte bir acı daha saplandı sırtına. Dizlerinin üstüne çöktü. Yeterince kurşun yarası almıştı. Ancak son iki tanesi diğerlerinden farklıydı. Mermilerin ucunda, zehir vardı. Onu etkisiz hale getirende bu zehirdi. Yere düşerken kafasını çevirdi. Ona doğru yürüyen sarı saçlı bir kadın gördü. Gözleri buğuluydu. Biraz daha yaklaşınca kadın, Jacob gözlerine inanamadı.
‘Erika…’